Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güç siyaseti ve sosyalistler - II

Son zamanlarda dillendirilen bir konu, Erdoğan'ın haklılık hali. Erdoğan gerçekten sürekli haklı mı peki? Ülkenin önemli bir kısmını hala yönetemiyor oluşu ve uluslar arası siyasette hedef tahtasına oturması durumun pek de öyle olmadığını açıklamaktayken, Erdoğan'ın hala iktidarda oluşu ise sürekli haklı olduğunu göstermeye yetiyor. Erdoğan pek çok burjuva siyasetçisinin yaptığı manevrayı yapıyor ve güç siyasetine başvuruyor. Günü geliyor kaba güç gösterisi olarak kendini gösteriyor, günü geliyor uluslar arası bir tartışmada angajman kuralları adı altında haklılık olarak kendini gösteriyor. Erdoğan sürekli, meşru bir zemin yaratıp oradan aldığı güçle yeni bir siyasi manevra yapabiliyor. İstediği kadar tutarsız olsun, bu durum onu sürekli haklı kılıyor. Araya hemen Kürt Ulusal Hareketinin(KUH) manevralarını sokmak istiyorum. KUH'nin var olan güçle yaptığı siyasi manevralar büyük ölçüde güçlü ve etkilidir. Bu güç, yeni bir gücün doğmasına ön ayak olma iddiasıyla Türkiye so...

Güç siyaseti ve sosyalistler - I

Siyasette gücün önemi tartışılmaz bir gerçektir ve bu yüzden ideallerini, devrimlerini, reformlarını vs gerçekleştirebilmek için hemen her siyasi hareket belli bir güce erişme çabasındadır. Ayrıca iktidar alternatifi olabilmenin yolunun da geçtiği bir evredir güçlenmek. Güç, kimi örnekte taleplerin meşruluğundan, kimi örnekte iddianın kitleselliğinden, kiminde ise elde bulundurulan fiziksel nitelikten doğar. Örnek verecek olursak: AKP güçlü bir partidir. Öncelikle bir sermaye partisidir AKP. Bunun yanında hem kitleselliğinden (aldığı oy oranı, topluma yaptığı dönüştürücü/gericileştirici müdahale etkisi), hem de elinde bulundurduğu fiziksel ve politik kuvvetten (emperyalist destek, burjuvazi, MİT, IŞİD, yer yer Barzani peşmergesi, Kontr-gerilla vs desteği) dolayı güçlüdür. Kürt Ulusal Hareketi(KUH) de güçlü bir harekettir örneğin. Taleplerinin önemli bir kısmının ciddi bir meşru zemini ve  yayılmış bir kitleselliği vardır. Ortadoğu coğrafyasının en önemli muhalif güçlerinden bi...

Yalnızlık budalası

Bir garip boşlukta yitiriyorum bendimi. Anlamsızlaşıyor, silikleşiyorum. Neyi neden yaptığımı bilemez oluyorum kimi zaman. Kimi zaman da kimsenin beni anlamadığından yakınıyorum. Ben anlamamışken bendimi, öteki nasıl kendimi... Büyük boşluklardan düşüyorum artık. Çocuksu değil öyle. Seri cinayet işler gibi ciddi. Galiba umutsuzlaşıyorum. İyiden iyiye tüketiyorum kalbimi. En ilkel insan niteliklerini bile yaşayamıyorum. Ya full abaza ya aseksüelite. Ortasını bir türlü denk getiremiyorum. Kandırmak ve yalan söylemek garip bir şekilde yeniden cazip geliyor. Ölümüne bir yalnızlık budalasına dönmek istiyorum yalnızlıktan kaçtıkça. Evet, ölesiye korkuyorken yalnızlıktan, ölüyorum yalnızlıktan. Küstürdüm. Kırdım. İncittim. Artık gamsızlıktan çatırdıyor göğüs kafesim. Sanki değiyor da çeketimin fermuarı gömleğimin cep düğmesine, öyle bir sızı var. Çeketi çıkarıyorum ama sızı devam ediyor. Öyle testereyi ağaca vururken çıkan sese benzer bir ses geliyor hatta. Tabii çeketsiz de geliyor ses. De...

ah bu şarkıların a...

Yine bir facia yine sen... Evet, orada olma olasılığım çok yüksekti. Evet, mahvolma, ölme yaralanma riskim vardır gittiğim takdirde. Evet, tembelliğim de bir yanda duruyordu o yüzden de rahattın. Evet, ben atraksiyonu severim. Evet, serkeş bir yaşam altındayım. Evet, evet, evet... Lakin ilk arayan sendin... Ve bu beni şaşırtmadı. Çünkü seninle aramızdaki insani ilişki de son derece yüksekti. Orada yaşananlara çok üzüldüm ve tahmin edemeyeceğin gibi  o sırada ikinci bir Ali İsmail vakası yoktu. Sadece uyuyordum. Sanırım zaten yine depresif ruh halindeydim. O yüzden işe okula partiye hiçbir yere gitmediğim bir günün sonunu daha oyunla kapatmıştım. Saat 07.35 de yatağa girmiştim.On çeyrekteki patlamaya yetişmekten çok uzaktım. Tamam, bunlar hepsi bir tarafa da, amınakoyim ilk sen aradın lan beni. Sanırım ilk aradığın kişi de benim. Benim için önemli olan buymuş sanırım.Senin için ben ne durumdayım bilmiyorum önemsiz bir şekilde lakin sana harcadığım 8 senenin her zerresine kurb...

Dünya koşuyor, peki ya biz?

Şehirlerarası yolculukların insanı düşünmeye sevk eden yanını severim. Hele ki Van-Ankara gibi tam yirmibir saat süren uzun yolculukları çok daha fazla severim. bu yolculuklarda ağaçlar daha sığ, direkler daha sık koşarlar. Yolculuk başından beri izliyorum da ağaçlar, üzerlerine adeta beyaz formaları geçirmiş, bize ters yönde koşmaktalar. Onları, direkler ve nadiren görünen tabelalar takip ediyor. Bazı yolların refüjlerinde ise, henüz eksik olduğundan sanırım, dubalar koşuyor. Turuncu turuncu. Ama sık değiller yine de. Evlerin yanan ışıklarını, sokak lambalarını da yarım yamalak seçebiliyorum ama onlar çok daha yavaş koşuyorlar ağaçlara, direklere ve nadiren görünen dubalara göre sanki. Ya da dünya yuvarlak. Anlamıyorum bir türlü neden bütün şehirler arası yolculuklarda tüm dünya hareket ediyor, hatta koşuyor ki? Oysa tüm dünyanın koşarken, biz koltuğumuzda çakılıp TV izliyoruz aptalca. Bizim koşmamız sağlıklı olmaz mıydı? Aha bak, bir tane daha. Ama bu epey gerilerde kalmış. Yine d...

garip...

Bana garip şarkılar dinleten bu ruhum.. Ah bu halim.. Yavşak, pislik, kana bulanmış, kanatlanmış... Anlayamıyorum kendimi. Neyim ben.. Aşk şarkıları dinleyip orgazm olan ve her saniyede orgazm adına aşktan fersah fersah uzaklaşan... Geçen çok pis carladım. Yalnızlık konusunda uzun uzun atıp tutttum. sonra bir de kendime baktım. Sanrım senden hala korkuyorum. Benim hala tek korkumsun. Evet, bok gibi işler yaptım. Bir sürü kadınla da yattım üstüne. Hatta hastalık da kaptım. Ama yüreğime hala söz geçiremiyorum. Sanırım seni hala seviyorum. Hala seni düşleyerek mastürbasyon yapıyor, seviştiğim hatunlarla orgazm olamıyorum, ya da seni düşlüyorum.. Çok mu çok pisliğim. Gerçekten kendimi anlamıyorum, alamıyorum. Bugün yine muhabbetin geçti bilmem kaç rakı ve bira üstüne. Bizim hiçbirşeyi hatırlamayan ve bir boktan anlamayan çakma patronumuz bile seni hatırladı ve hatırlattı. Bir daha geldi mi senin eski sevgilin fikrim'e dedi. Çok bozuk be kafam . Çok mutsuzum be yavrum.. 'Eğer gü...

Sivas...

Hiç hatırlamasam da o günleri, hiç bilmesem de, o günlerde yaşananlara o an tanık olmasam da, her hatırladığımda yüreğim burkulur. İçimden bulutlar geçer ve bir kaç damla bırakır yüreğimin buz kestiği yerle her karşılaştığında... Bugün iki Temmuz. Yani 33 aydınımızın ve iki otel işçisinin diri diri yakılarak öldürüldüğü, AKP ve MHP'nin öncüllerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği o cani saldırının yıl dönümüdür. Rıfat Ilgaz'ın sihirli dizeleriyle ifade ettiği gibi, kitapların yakıldığı dönemler yaşandı hep fakat kitabı yazanın, türküyü yakanın yakıldığı ilk örnektir Madımak... Hitler bile bunu akıl edememişti. Diri diri yakmak! Evet biraz duygusal bir giriş oldu, farkındayım. Neylersiniz ki insanım ben de. İçim burkulurken toparlanıp mantık gerektiren sözler edebilmem için biraz yazmam gerekiyor. Gel gelelim o kanlı güne. Ve öncesine... 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 13 yıl geçmiş, sol ilk defa kafasını devrimci demokratlar aracılığıyla yeni yeni kaldırmaya çalışmış, Kürtler...

Türk Traktör gizlice işçi arayışına girdi

Grev neticesinde dün bir anlaşmaya varılan fakat bugün bazı işçileri işten çıkartan Türk Traktör Fabrikası, gizlice yeni işçi arayışına girdi. Bayram Uluad - soL Ankara Türk İş'e bağlı Türk Metal Sendikası'nın örgütlü olduğu Türk Traktör Fabrikası'nda oniki gündür devam eden grev, işçilerin Türk Metal'den istifa etmesi ve patronun işçilerin taleplerini kabul etmesiyle son bulmuş, bugün işçiler tarafından grev sonlandırılarak işbaşı kararı alınmıştı. Bahçede ve kapı önünde bulunan grev çadırlarını kaldırarak grevi resmen sonlandıran işçiler, gece yarısı aldıkları bir mesajla işten çıkarıldıklarını öğrendiler. Gönderilen mesajla işten çıkarıldıklarını öğrenen işçiler, vardiya girişinde de kartlarının girişlere kapatıldığını gördü. İlk etapta beş işçinin işine son verildiği belirtilirken, bir okurumuza iletilen bir e-posta işten çıkarmaların devam edeceği yönündeki kanıyı güçlendiriyor. Gönderilen e-posta örneğinde, Türk Traktör'ün iş ilanı ile işçi alımı duyuru...

Büyük oyun

Evet yanlış duymadınız büyük bir oyundur hayat. Ders vermek istersin, yola sokmak istersin lakin yol yol değildir. Evet misis en mistırlar. büyük oyun. Sanki sikik hayatının en berbat anlarında sana eğlence çıkarabilecek bir oyundur. İki arkadaşı koşarken yakalamak gibi mesela. Bir ona, bir buna. Evet coniler, büyük oyundur içmek. İnsanın beynine oynadığından hem de. En tehlikelisi. Yanaklarında gamzelerle pispis sırıtırken, bir anda film kopuveriyor. Sürülen parfümlerde burculanırken koşar yakalar seni tüm çirkinliğiyle. Oyun! Herkes onun peşinde. Herkes onu arıyor. Onun için saatlerce kafa patlatıp üstüne bir de mısır patlatıyor. Yanınakoyduğumun dünyasında herkes kendine bir rol de buluyor sıçtığımın büyük oyununda. Hayır yanılmayın sakın, bir sirk değil sözünü ettiğim, hayatın ta kendisi. Özgüvensizlik, kıskançlık ve çirkinlik bu oyunun en büyük öndeyileri oluyor. Çıkıp karşımıza, bizi mal yerine koyuyor oyun. Oysa mal değil, metayız hepimiz! Aradaki farkı algılayabilmek için...

Kafe-bar emekçileri Bahadır Grammeşin için yürüdü

Kadıköy'de bar çıkışında kadın tacizine karşı çıktığı için bir bardan çıkan badyguardlar tarafından saldırıya uğrayarak öldürülen Grammeşin için Ankara'da kafe-bar emekçileri yürüyüş düzenledi. Yapılan açıklamada cinayet lanetlenirken cinayeti işleyenlerin ise emekçi değil, siyasi iktidarın Alperenleri olan çete olduğu vurgusu yapıldı. Bayram Uluad - soL Kadıköy'de Batı Yakası isimli bir barın badyguardları tarafından gerçekleştirilen vahşi saldırıdan sonra öğretmen Bahadır Grammeşin hayatını kaybetmiş, dört kişi de çeşitli yerlerinden yaralanmıştı. Olayda kafe-bar emekçilerinin adı geçtiği için duyulan rahatsızlıktan ötürü sokağa çıkan DİSK Dev Turizm-İş Bar İşçileri cinayeti kınarken Batı Yakası isimli barın çalışanlarının emekçi değil Tayyip'in Alperen çetesi olduğunu ifade ettiler. Sakarya Caddesi'nde saat 14.00'te buluşan emekçiler ellerinde Grammeşin'in fotoğraflarıyla Selanik Caddesi'nden yürüyerek Yüksel Caddesi'ne ulaştı. Burada DİSK ...

Halit Çelenk Hukuk Ödülleri ilk sahiplerini buldu

Hayatını 5 Mayıs 2011'de kaybeden devrimci hukukçu Halit Çelenk adına düzenlenen hukuk ödülleri ilk sahiplerini buldu. Birinciliği iki çalışma paylaşırken "Yeni Türkiye"nin hukuk düzeninin açıklıkla ortaya konması, ödülleri anlamlı kılan bir diğer nokta oldu. Bayram Uluad - soL Ankara Başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere hayatı boyunca pek çok devrimcinin avukatlığını yapan, burjuva hukukuna devrimci cepheden etkili müdahaleleriyle adını tarihe yazdıran devrimci avukat Halit Çelenk adına düzenlenen hukuk ödülleri ilk sahiplerini buldu. Ödüller saat 19.00'da TBB Litai Hotel'de Avukat Hüseyin Özok Konferans Salonunda gerçekleşen bir törenle dağıtıldı. Törenin açış konuşmasını TBB Başkan Yrd. Başar Yaltı gerçekleştirdi. Kısa bir konuşmayla ödül törenini ve katılımcıları TBB Başkanı Metin Feyizoğlu adına selamlayan Yaltı; Denizlerin, bu toplumun gönlünde beraat ettiğini, özellikle bugünlerde Halit Çelenk'in devrimci bakış açısına ihtiy...

Bitmeyen depresivite

Zavallılığın en yücesidir hüzünlü parçalarda sığınaklar aramak. Garip bir heyuladır başımdaki. Çözemiyorum. Kendimi dertlerime spiralliyorum. Zor günler geçiriyorum yani. Bitmeyen zor günler. Azıcık gülümsesem traşlı yüzüme inat kaşlarım beliriyor tüm çirkinliğiyle. O koca burnum nefes almakta zorluyor beni ve boğazımda hemen gıcıklanma başlıyor. Nedir ulan bu hal! 6 aylık hastalık mı olurmuş! Ekonomi içerde. Unutulan içerde. Unutulmayan içerde. Umulanlar içerde. Arananlar içerde. Aranmayanlar içerde. Yazılanlar içerde. Yazılmayanlar içerde. Yazılmayı bekleyenler içerde. İyilik içerde. Kötülük içerde. Sağlık içerde. Hastalık içerde. Bollukta da içerdeyiz yoklukta da. Herşey içerde mnakoim! İçerisi o kadar doldu ki, bir bana yer kalmadı. Zayıfladım. Hem de epey. Fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikolojik bir biçimde. Ayaklarım gitmek istemiyor hiçbir yere. Bu da yetmezmiş gibi ellerim de istemiyor. Beynim de istemiyor. Hücrelerimin her zerresi kaçıyor iş yapmaktan. ...

Haziran'ın seçimi - I : Haziran ne yapmamalıdır?

Birleşik Haziran Hareketi Gezi direnişindeki politik yönsüzlük, önderlik ve adres eksikliğini doldurma iddiasıyla kurulan, merkezi siyaseti temel hedef alan ve açıktan olmasa da çizdiği tablo itibariyle Sosyalist Türkiye’yi arzulayan bir harekettir. İçinde birbirinden farklı geleneklerin, siyasetlerin ve sanatçı-aydının bulunduğu, tabanı itibariyle de Gezi’de sokağa dökülen milyonlardan olan sosyalistlerin, sosyal demokratların, Alevi-Sünni, Türk-Kürt solcuların, sol Kemalistlerin ve başka dağınık grupların olduğu bileşimdir. Bu çokça yazıldı çizildi fakat girişte yapılacak tanım şu açıdan hayati öneme sahiptir: seçimlerde Haziran’ın alacağı tavır kuşkusuz ki kuruluş amacından, biçiminden ve gideceği yönden beslenecek, bu zemine basacaktır mümkün olduğunca. İşte bam teli de burası. Şunda şüphe yok ki Haziran seçim ittifakı ve seçimlere yönelik kurulan bir hareket değildir. Yine de bu tanım BHH'nin seçimlere giremeyeceği anlamına gelmemeli. Burası işin fiili durumudur. Aynı zamand...

Soma'nın ölemeyenleri

  Soma dramı devam ediyor, hala! Gidenler uğurlanır. Adettendir. Anısına ve yaşadığı drama saygıdandır.  Soma’daki katliamın üstünden tam dokuz ay geçti. Tüm Türkiye Soma’da katledilen 301’e ağladı, ağıtlar yaktı. Hükümetin afili bakanları kirli gömlekleriyle şov peşindeyken şehre ilk çevik geldi. Ambülanslar yoldayken imamlar geldi. Maden kazalarında bir dakikanın bile hayati önem taşıdığı biliniyorken ilk bir saat arama kurtarma ekibine haber verilmedi. Sahte gözyaşları gerçek gözyaşlarıyla beraber yağmur gibi şakıdı. Üzerinden iki ay geçti. Süslü kampanyalar ortaya atıldı. Yüklü bağışlar ‘yapıldı’. Ardından özürler dilendi yalap şalap. Artık ölenlerden çok ölüme yapılacak bağışlar konuşuldu. Yani uğurlanmıştı gidenler, şimdi sıra, gerideki enkazı boyamadaydı. Somalı çocuklar şov programlarına çıkarıldı adeta. Bol ajitasyon servis edildi basına. Sonra davalar başladı ve birbirini satmalar baş gösterdi. Nihayetinde altı ay geçti ve unutuldu Soma. Arkada kalanlar hakkınd...

Yazı

Yine bir yazı nöbetindeyim. Yazı sabahında. Yazı kışında. Acaba bu seferki ne kadar duygusal, ne kadar politik, ne kadar insani ya da ne kadar ne kokacak sorunsalı kafada duruyor her zamanki gibi. Bundan yaklaşık 9 ay önce Soma'da bir katliam gerçekleşmiş ve 301 bıçak yarası açılmıştı halkın yüreğine. Tüm gün işçilerle birlikte oradan oraya salındıktan sonra o soğuğa ve açlığa rağmen sizi ayakta tutan bir şey var. Evet var, insanlık. Konu zaten yeterince duygusal bir konu. Tam bir insanlık dramı 21. yüzyılın alnında. Bir de üstüne işçilerin anlattıkları. İnsanın içi burkuluyor. Ölmeyen işçi çocuğu ölen işçi çocuğuna, öküzce hediye dağıtılırken bakıyor. Ölmeyen işçi çocuğu iç geçirirp ölen işçi çocuğuna "Keşke benim de babam ölseydi" diyor. Evet, yanlış duymadınız. Tam olarak bunu söylüyor. Bu da yetmiyor, bir kadın kocasının işsizliğinden ve parasızlıktan bunalarak bir kavga sırasında "keşke sen de ölseydin" diyebiliyor. Bu da yetmiyor, çocuklarını alıp köy...

Yeşilimtrak unutkanlık

Vay mna koyum ya. Ne ilginç algoritması var şu ekşinin. Geçen bir yerden Ümit Yaşar Oğuzcan amcanın beni unutma şiirine denk geldim. Hadi artistlik yapmiyim, kimin olduğunu bilmiyordum şiirin. Sadece şarkısıyla ilgileniyordum. Şu Selda Bağcan'ın ve Zara'nın ayrı ayrı güzel güzel yorumladıkları şarkı. Fakat birden bire şiir kısmı dikkatimi çekti. Tipik şarkı sözleri değildi bunlar. Bir şiirdi. Hem de en alengirli duyguları ardışık dizilimlerle çok güzel betimleyen bir şiirdi. Beni unutma demek zavallılıktır. Herşey bittiğinde artık, artık söylenmesi gereken başka bir şey kalmadığında bir nevi züğürt tesellisi olabilen bir söz öbeğidir 'beni unutma'. Fakat Oğuzcan olacak dik sakallı o kadar güzel giydirmişti ki o skimsonik zor sözleri şiirine. Hayran kaldım. Elbette merakımı yenemedim ve google amcaya danıştım. O da bana uzun uzun şiirin kime ait olduğunu, hangi yıl yazıldığını, hangi kitapta olduğunu, kimlerin bestelediğini filan bir bir anlattı. Eğer bu da kesmezse be...

Gerici eğitime hayır!

AKP her alanda olduğu gibi eğitim alanında da gerici saldırılarına devam ederken sekiz Şubat’ta Birleşik Haziran Hareketinin de ‘Bilimsel ve laik eğitim’ iddiasıyla, tüm gücüyle dahi olacağı miting ve sonrasında düzenlenecek boykot cevabı geldi ilericilerden. Alevi kurumlarının ve Eğitim-Sen’in çağrısıyla düzenlenecek mitingi, Charlie Hebdo saldırısına karşı gösterilmesi gereken tavrı ve laiklik kavramını PSAKD Genel Başkanı Müslüm Doğan’la masaya yatırdık. Bayram ULUAD – soL Ankar a Güncel olandan başlayalım isterseniz. Charlie Hebdo katliamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle Charlie Hebdo katliamını kınıyoruz. Katliamın failleri uluslararası emperyalizmin yarattığı canavarlardır. Benzeri 11 Eylül saldırılarında da yaşanmıştı. Burada esas tartışılması gereken durum bu paramiliter güçlerdir. Bunları geliştirenler ne amaçla bunu yapıyor görüyoruz. Yine de emperyalizmin maşası olarak ortada duran bu paramiliter güçler dönüp yine emperyalistlere dönük bir saldırganlık içine gi...

Bilimsel ve laik eğitim mitingine giderken ABF

Alevi Bektaşi Federasyonu’nun da çağrıcılarından olduğu 8 Şubat ‘Laik ve Bilimsel Eğitim’ mitingini, Aleviler ile sol arasındaki ilişkiyi, ‘Gerçek Müslümanlık bu değil’ retoriğini ve ülkenin içinden geçtiği süreci ABF Genel Başkanı Fevzi Gümüş ile masaya yatırdık.   Bayram ULUAD – soL Ankara Charlie Hebdo katliamından sonra bir furya başladı. Ve laiklik kavramı yeniden gündeme geldi. Neler söyleyebilirsiniz katliama ve laikliğe dair? Charlie Hebdo katliamı kesinlikle kınadığımız ve onaylamadığımız bir olaydır. Bu katliamdan sonra sizin de belirttiğiniz gibi laiklik yeniden gündeme geldi. Ben bu yeniden gündeme gelişi olumlu görüyorum çünkü emperyalistlerin laiklik konusunu ne kadar örtbas etmeye çalışırlarsa çalışsınlar yeniden önünde gördüğü için rahatsız olmaya başlamış ve bu anlamda gerek Avrupa’da gerekse de Türkiye’de önemi yeniden kavranır olmuştur. Ayrıca Aleviler için de bir önemi olduğunu düşünüyorum. Neden? Çünkü bize Sivas’ı hatırlattı. 93’te kıyılan aydınlarımız d...

MUHALEFET ÖRÜLMELİ MÜCADELE YÜKSELTİLMELİDİR

Laik ve bilimsel eğitim mitingine giderken röportajlarımıza devam ediyoruz. Bu yazıda da konuğumuz Eğitim,İş Genel Başkanı Veli Demir oldu. Demir’le Charlie Hebdoyu, sonrasından şekil verilmeye çalışılan laik eğitim mücadelesiye ve kuşkusuz ki sol ile eğitim mücadelesi arasındaki gündeme değinen bir sohbet gerçekleştirdik.   Bayram ULUAD – soL Ankara -Charlie Hebdo katliamı ve sonrasında ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Charlie Hebdo’ya yapılan terör saldırısı amasız ve tereddütsüz olarak kınıyoruz. Terör, şiddet ve katliamlar kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin herkes tarafından kınanmalıdır. Saldırının ardından, AKP hükümetinin yetkilileri saldırıyı yarım ağızla tamamen zorunluluktan kınarken, saldırının “İslam düşmanlığını yaymayı amaçladığı” görüşleri yandaş basında dile getirildi. Burada şöyle bir gerçeği de göz ardı edemeyiz. Ortadoğu’daki terör örgütleri bizzat emperyalist güçlerce finanse edilmiş ve palazlandırılmıştır. Afganistan ve Irak’ tan ba...

Laiklik eğitimin kırmızı çizgisidir

Alevi toplumsallığını temsil eden kurumların ve Eğitim-Sen’in öncülüğünde düzenlenecek laik ve bilimsel eğitim mitingine giderken bu kez Eğitim-Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca ile görüştük. Çokça tartışılan anadilde eğitim – laik eğitim ikilemine de bir anlamıyla nokta koyan değerlendirmelerin yanında eğitim mücadelesinin bu uğraktaki hallerine de değindiğimiz sohbet bir gerçeğin kalın kalın çizilmesine yol açtı: eğitimde laiklik temel ilkedir. Bayram ULUAD – soL Ankara Gericiliğin ilericiliğe olan saldırısında yeni bir evreye geçildi. Laiklik tanımı ya yanlış bulunuyor ya da toptan reddediliyor. Charlie Hebdo katliamını da göz önünde bulundurduğumuzda bu tabloya ilişkin neler söylemek istersiniz? Gericiliği bugüne kadar besleyen süreçler hep ‘genel olarak kolay yönetilebilir ülkeler’ yaratma çabası olarak görüldü. Charlie Hebdo katliamını da göz önünde bulundurduğumuzda aslında aralarında AB’nin de olduğu emperyal güçler Ortadoğu’nun bu şekilde yönetilmesine ikna olmuş ve dahası ...