Hiç hatırlamasam da o günleri, hiç bilmesem de, o günlerde yaşananlara o an tanık olmasam da, her hatırladığımda yüreğim burkulur. İçimden bulutlar geçer ve bir kaç damla bırakır yüreğimin buz kestiği yerle her karşılaştığında...
Bugün iki Temmuz. Yani 33 aydınımızın ve iki otel işçisinin diri diri yakılarak öldürüldüğü, AKP ve MHP'nin öncüllerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği o cani saldırının yıl dönümüdür. Rıfat Ilgaz'ın sihirli dizeleriyle ifade ettiği gibi, kitapların yakıldığı dönemler yaşandı hep fakat kitabı yazanın, türküyü yakanın yakıldığı ilk örnektir Madımak... Hitler bile bunu akıl edememişti. Diri diri yakmak!
Evet biraz duygusal bir giriş oldu, farkındayım. Neylersiniz ki insanım ben de. İçim burkulurken toparlanıp mantık gerektiren sözler edebilmem için biraz yazmam gerekiyor.
Gel gelelim o kanlı güne. Ve öncesine...
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 13 yıl geçmiş, sol ilk defa kafasını devrimci demokratlar aracılığıyla yeni yeni kaldırmaya çalışmış, Kürtler kendi öz örgütlenmesini o zamana kadarki tarihinin tepe noktasına çıkarmış, Ortadoğu'da yeniden savaşlar başlamış, Sovyetler Birliği çözüleli henüz iki yıl olmuş, tarihin sonunun geldiği iddiaları ortaya atılmış ve tüm bunların sonucunda insanlık topyekün aklını kaybetmiş bir şekilde ülkelerinin gericileşmesini seyredalmıştır... ABD'de ve pek çok ülkede Evangelistler, Avrupa'nın pek çok ülkesinde tarihi tarikat Fransiskenler, Uzak Asya'da El-Kaideler, Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler ve nihayet Türkiye'de ise Fethullahçılar, Süleymancılar, Nakşiler diye uzanan liste aracılığıyla tarikatlar eliyle gericileştirilen bir dünya ve onun kukla gerici hükümetleri kök salmaya başlamıştır. Şüphe yok ki bu gerici dalga içerisinde sol ezilirken zayıflıktan, bizim topraklarımızda kaliteli ve inatlı aydınlarımız ve Alevi yurttaşlarımız vardı. Hakkını yememek lazım, o dönem Kürt hareketi de pratikte gericilik karşıtı bir çizgideydi. Vesselam bu çizgiyi dağıtmak, kırmak ve Ortadoğu'da işlerin kolaylaşmasını sağlamak için, o çizgiye kanlı bir gözdağı gerekiyordu.
Neylersiniz ki kanlı olması planlanan eylem dumanlı oldu.. Nihayetinde 33 aydınımız ve 2 otel işçisi diri diri yakılarak öldürüldü..
Katliam sonrasında Gezi direnişinde bile görülmeyen kalabalıklarla hafızalara kazınan bir uğurlama gerçekleşirken en çok gericilik ve faşizm lanetlendi. Çok sözler söylendi onlar üstüne. Çok yazıldı çizildi. Fakat ne yaparsak yapalım gericilerin aymazlıkları gitmek bilmeyen bir çizgideydi. 24 tane utanmaz avukat tarafından savunmalar yazıldı, Aziz Nesin lanetlendi ve katliamın tüm sorumluluğu onun üstüne yıkılmaya çalışıldı 24 gerici avukat eliyle. Sonra ne mi oldu bu 24 gerici avukata? Kimisi AKP bakanı oldu, kimisi AKP il başkanı, kimisi ise AKP milletvekili...
Gericilik diyorduk evet. Bugün ise sanki 2 Temmuz'un gerici zihniyetle bağı yokmuş, sanki emperyalizmle ilgisi yokmuşcasına, sanki kârına kâr katmak isteyen piyasayla alakası yokmuşcasına, hem bizimle 2 Temmuz anmalarına katılan, hem de bulundukları alanlarda gericiliği, piyasacılığı ve emperyalizmi kutsayan politikalar düzenler var. Ne yazık ki İran'daki Molla Devrimi(karşı-devrim) sosyalistlere kanlı bir şekilde bir gerçeği göstermişti, gericilikle işbirliği olmaz!
Bugün iki Temmuz. Aziz Nesin'i hatırlıyor zihnim dizeleriyle: Kaçıncı ölmem bu hain. Metin Altıok'u hatırlıyorum, 'kalanlar ölenlere şiir yazsın' sözleriyle. Hasret Gültekin'i hatırlıyorum, 'Sevgi kuşun kanadında' iken yaptığı besteleri ve genç yaşına rağmen sazındaki ustalığıyla... Sahi ya, kaçıncı ölmemiz bu bizim...
Nazım ustayı hatırlıyorum sonra şu sözlerle, "Nazım 'ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlıklara' derken insanların gerçekten yakılacağını zannetmemişti."
Daha ne yazılır ki bilmiyorum. İlginç bir şekilde, aradan 22 yıl geçmiş olmasına rağmen hala irkiliyorum.
Fakat bu son olsun, bunu asla unutmayalım. İşte bunu diyebilmemiz için gericilik karşıtı güçlü ve radikal bir örgüte her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumu biliyorum. O zaman, örgütlenelim madem.
Sivas'ın ışığı sönmeyecek... Çünkü örgütlenme sürecek!
Bugün iki Temmuz. Yani 33 aydınımızın ve iki otel işçisinin diri diri yakılarak öldürüldüğü, AKP ve MHP'nin öncüllerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği o cani saldırının yıl dönümüdür. Rıfat Ilgaz'ın sihirli dizeleriyle ifade ettiği gibi, kitapların yakıldığı dönemler yaşandı hep fakat kitabı yazanın, türküyü yakanın yakıldığı ilk örnektir Madımak... Hitler bile bunu akıl edememişti. Diri diri yakmak!
Evet biraz duygusal bir giriş oldu, farkındayım. Neylersiniz ki insanım ben de. İçim burkulurken toparlanıp mantık gerektiren sözler edebilmem için biraz yazmam gerekiyor.
Gel gelelim o kanlı güne. Ve öncesine...
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 13 yıl geçmiş, sol ilk defa kafasını devrimci demokratlar aracılığıyla yeni yeni kaldırmaya çalışmış, Kürtler kendi öz örgütlenmesini o zamana kadarki tarihinin tepe noktasına çıkarmış, Ortadoğu'da yeniden savaşlar başlamış, Sovyetler Birliği çözüleli henüz iki yıl olmuş, tarihin sonunun geldiği iddiaları ortaya atılmış ve tüm bunların sonucunda insanlık topyekün aklını kaybetmiş bir şekilde ülkelerinin gericileşmesini seyredalmıştır... ABD'de ve pek çok ülkede Evangelistler, Avrupa'nın pek çok ülkesinde tarihi tarikat Fransiskenler, Uzak Asya'da El-Kaideler, Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler ve nihayet Türkiye'de ise Fethullahçılar, Süleymancılar, Nakşiler diye uzanan liste aracılığıyla tarikatlar eliyle gericileştirilen bir dünya ve onun kukla gerici hükümetleri kök salmaya başlamıştır. Şüphe yok ki bu gerici dalga içerisinde sol ezilirken zayıflıktan, bizim topraklarımızda kaliteli ve inatlı aydınlarımız ve Alevi yurttaşlarımız vardı. Hakkını yememek lazım, o dönem Kürt hareketi de pratikte gericilik karşıtı bir çizgideydi. Vesselam bu çizgiyi dağıtmak, kırmak ve Ortadoğu'da işlerin kolaylaşmasını sağlamak için, o çizgiye kanlı bir gözdağı gerekiyordu.
Neylersiniz ki kanlı olması planlanan eylem dumanlı oldu.. Nihayetinde 33 aydınımız ve 2 otel işçisi diri diri yakılarak öldürüldü..
Katliam sonrasında Gezi direnişinde bile görülmeyen kalabalıklarla hafızalara kazınan bir uğurlama gerçekleşirken en çok gericilik ve faşizm lanetlendi. Çok sözler söylendi onlar üstüne. Çok yazıldı çizildi. Fakat ne yaparsak yapalım gericilerin aymazlıkları gitmek bilmeyen bir çizgideydi. 24 tane utanmaz avukat tarafından savunmalar yazıldı, Aziz Nesin lanetlendi ve katliamın tüm sorumluluğu onun üstüne yıkılmaya çalışıldı 24 gerici avukat eliyle. Sonra ne mi oldu bu 24 gerici avukata? Kimisi AKP bakanı oldu, kimisi AKP il başkanı, kimisi ise AKP milletvekili...
Gericilik diyorduk evet. Bugün ise sanki 2 Temmuz'un gerici zihniyetle bağı yokmuş, sanki emperyalizmle ilgisi yokmuşcasına, sanki kârına kâr katmak isteyen piyasayla alakası yokmuşcasına, hem bizimle 2 Temmuz anmalarına katılan, hem de bulundukları alanlarda gericiliği, piyasacılığı ve emperyalizmi kutsayan politikalar düzenler var. Ne yazık ki İran'daki Molla Devrimi(karşı-devrim) sosyalistlere kanlı bir şekilde bir gerçeği göstermişti, gericilikle işbirliği olmaz!
Bugün iki Temmuz. Aziz Nesin'i hatırlıyor zihnim dizeleriyle: Kaçıncı ölmem bu hain. Metin Altıok'u hatırlıyorum, 'kalanlar ölenlere şiir yazsın' sözleriyle. Hasret Gültekin'i hatırlıyorum, 'Sevgi kuşun kanadında' iken yaptığı besteleri ve genç yaşına rağmen sazındaki ustalığıyla... Sahi ya, kaçıncı ölmemiz bu bizim...
Nazım ustayı hatırlıyorum sonra şu sözlerle, "Nazım 'ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlıklara' derken insanların gerçekten yakılacağını zannetmemişti."
Daha ne yazılır ki bilmiyorum. İlginç bir şekilde, aradan 22 yıl geçmiş olmasına rağmen hala irkiliyorum.
Fakat bu son olsun, bunu asla unutmayalım. İşte bunu diyebilmemiz için gericilik karşıtı güçlü ve radikal bir örgüte her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumu biliyorum. O zaman, örgütlenelim madem.
Sivas'ın ışığı sönmeyecek... Çünkü örgütlenme sürecek!
Yorumlar
Yorum Gönder