Soma dramı devam ediyor, hala!
Gidenler uğurlanır. Adettendir. Anısına ve yaşadığı drama
saygıdandır. Soma’daki katliamın
üstünden tam dokuz ay geçti. Tüm Türkiye Soma’da katledilen 301’e ağladı,
ağıtlar yaktı. Hükümetin afili bakanları kirli gömlekleriyle şov peşindeyken
şehre ilk çevik geldi. Ambülanslar yoldayken imamlar geldi. Maden kazalarında
bir dakikanın bile hayati önem taşıdığı biliniyorken ilk bir saat arama
kurtarma ekibine haber verilmedi. Sahte gözyaşları gerçek gözyaşlarıyla beraber
yağmur gibi şakıdı.
Üzerinden iki ay geçti. Süslü kampanyalar ortaya atıldı.
Yüklü bağışlar ‘yapıldı’. Ardından özürler dilendi yalap şalap. Artık
ölenlerden çok ölüme yapılacak bağışlar konuşuldu. Yani uğurlanmıştı gidenler,
şimdi sıra, gerideki enkazı boyamadaydı. Somalı çocuklar şov programlarına
çıkarıldı adeta. Bol ajitasyon servis edildi basına. Sonra davalar başladı ve
birbirini satmalar baş gösterdi. Nihayetinde altı ay geçti ve unutuldu Soma.
Arkada kalanlar hakkında ise çokça atılıp tutuldu. Ne
işbirlikçilikleri kaldı, ne hainlikleri. Banka borçlarıyla boğuşurken ölmeyi
beceremeyenler, ölüme özendiler. Gün geldi işlerinden atıldılar. Hem de bir
telefon mesajıyla. Herhangi bir tebligat bile yapılmadan. Bu sefer iş
tazminatlara kaldı. Ölmeyi beceremeyenleri kurtaracak olan tazminatlar. İşçiler
sendika eliyle operasyon çektirilerek iş sahası açılsın diye alana sürülmek
istendi. Nihayet işçilerin baskıları sonucu sendika harekete geçmek ve
işçilerle birlikte tazminat peşinde koşmak zorunda kaldı.
İşçiler Ankara
yolunda: Tazminatlar ödensin!
On bin küsur işçiden bir kısmı göç etti. Bir kısmı kendine
başka bir iş buldu. Bir kısmı köyüne döndü. Nihayet 300 civarında işçi
sendikanın tuttuğu arabalara binip Ankara yoluna düştü. Muhatap bulamadılar bir
türlü. Önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na gittiler sabahın sekizinde.
“Aradığınız burada değil” dendi. Bu sefer esas işçisi oldukları Türkiye Kömür
İşletmelerine. Oradan da “bizde yetki yok, bu işi siyaset çözer” cevabı geldi.
Otobüslerine bindikleri gibi bu sefer de meclisin yoluna düştüler.
“Devleti kapatıp
gidelim”
CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel aracılığıyla sırasıyla
tüm grupların grup başkan vekiliyle ve bir grup milletvekiliyle görüşmeler
yapıldı Somalı işçiler tarafından, sendika gözetiminde. İşçilere sorsak
muhalefet vekilleri samimiydi. Çünkü yapabilecekleri bir şey yoktu. Fakat AKP
Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ise tarihe not düşülecek sözlerle ‘uğurladı’
işçileri. “Sizin probleminizin çözülmesi için şirket üzerindeki tedbir kararının
kaldırılması gerek. Yoksa biz TKİ üzerinden ödeme yapmaya kalkarsak sizinkine
benzeyen olaylara emsal olur. Bu durumda da bizim devleti kapatıp gitmemiz
gerek” dendi saat 16.00 sıralarında, TBMM’nde.
Dişlerini sıkarak ayrıldılar oradan. Aynı sıralarda bir grup
işçi ise Anadolu Partisi Genel Başkanı Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın
yanında davetliydi. Bir milletvekilinin yapabilecekleri sınırlıydı. Haberi
yapılacaktı bu durumun. Bir takım çalışmalar yapılacaktı. İşçiler konuştu da
konuştu. Tarhan konuştu da konuştu. Ardından oradan da ayrılındı.
Toplantıya gidiyoruz
dendi, Soma’ya dönülüyordu oysa
Ne olduysa orada oldu, sendika yetkilileri işçilere ‘durumu görüşeceğiz’
deyip otobüse binmelerini söyledi. Tüm işçiler olaysız bindi. Bir salona gidip
görüşmeler yapılacağı bilgisi verilmişti fakat bu yolu tanıyorduk, Soma’ya
gidiyordu. Toplam sekiz otobüsten, içinde sendika yöneticilerinin de bulunduğu
altısı, basıp gitti. Sona kalan Kınıklı iki otobüsün işçileri ise otobüslerini
durdurarak Eskişehir Yolunda Ümitköy köprüsünün altında direnişe geçtiler.
Otobüslerin durdurulmasının on dakika sonrasında ise otobüslerin yaklaşık elli
metre gerisinde park edecek şekilde sessiz sedasız iki otobüs çevik kuvvet
getirildi. İşçiler bir yandan sendika yöneticilerinden, özellikle, Yasin
Karatay’ı oraya beklerken eksi beş derecedeki soğuğa aldırmayarak muhatap
aradılar bir kez daha. Öte yandan da polisle papaz olmamak için pazarlık
yürüttüler sürekli. Kendilerine Türk-iş örgütlenme sekreteri Hasan Hüseyin
Yıldız gönderildi.
Yıldız gelir gelmez işçilerde bir öfke ortaya çıktı. Bir
müddet tartışıldıktan sonra işçilerden Yıldız’a şu sözler sarfedildi: “Yiyin
abicim. Affetmeyin, yiyin. Biz enayiyiz ya, biz işçiyiz ya, affetmeyin, yiyin.”
Bu sözler üzerine itiraz eden Yıldız’a bu sefer beklemediği yerden soruldu:
“Yasin’i disiplin kuruluna sevk edecek misiniz abicim?” Yıldız’dan bu soruya
cevap alamayan işçilerden biri ise hasta çocuğuna ve Maden-İş üyeliği
olmamasına rağmen oraya geldiğini, sendikanın ise işi katakulliye getirip
ortadan sahtekarca kaybolduğu söylendi. Gerilim bir anda dramın yansımasına
dönüştü. Konuşan işçinin çocuğu hastaydı ve parasızlıktan dolayı çaresizlik
içinde Ankara’ya gelmişti. Öfke kendini gözyaşlarına bıraktı. Fakat bir fark
vardı, bu hüzünden çok öfkenin gözyaşıydı. Yıldız’ın alandan derhal ayrılması
için polise talimat verildi. El çabukluğuyla Yıldız alanı terk etti. Arkasına
bile bakmadan koşar adım gitti. Çünkü aynı ses şöyle devam ediyordu: hasta
çocuğumdan utan ulan!
Ne yapacağına karar veremeyen ve bir kez daha muhatapsız
bırakılan işçiler ise çaresizce otobüslerine binerek şehri terk etmek zorunda
kaldı. Geriye ise işçilerin gözlerinden akan damlalar kaldı. Bir de devrimci
selamlar. Geri geleceklerdi mutlaka Ankara’ya. İşçi sınıfının her seferinde
uğradığı, fakat asla çözüm bulamadığı Ankara’ya…
Bize “biz
işverenin temsilciyiz” dendi
Ercan Yılmaz – Soma Kömür İşletmeleri AŞ’nin 9 yıllık işçisi
Bize bir telefon mesajıyla işten çıkartıldığımız söylendi.
Bu sefer 870 lira işsizlik maaşı verildi. Kredi taksidi 450 TL, çocuğumun
dershane masrafı 250 TL, elektrik su yaklaşık 200 TL. Etti mi sana dokuzyüz?
Hani benim yemem içmem? Hani benim yolum? Hani çocuklarımın okul masrafı? Her
ay içerideyim bilmem ne kadar. Dört ay daha ödenecek bize işsizlik maaşı. Ya
sonra? Tazminatlarımızı alamıyoruz. Soma’da hayatta kalanların adı adeta
‘ölemeyen’e çıktı. Bir gün oyuncak gelmiş. Babası ölmüş çocuklara veriliyor.
Babası ölememiş çocuğun biri ise oyuncak istiyor ama alamıyor. Bunun üzerine
dönüp arkadaşına ‘keşke benim babam da ölseydi’ diyor. Düşünebiliyor musun
kardeşim!
Aileler parçalanıyor. Kimsenin ölmediği ailelerdeki işsizlik
ve parasızlık sıkıntısı aileleri parçalıyor. Kadının biri yine bir buluşmada
kocasını kaybetmiş kadına ‘keşke benim eşim de ölseydi’ diyor bilinçsizce.
Geçenlerde bir maden işçisi arkadaşımız ve eşi trafik kazasında hayatını
kaybediyor. Kadının ise sürekli söylediği gibi ‘eşinin yanına gömülmesi’ talebi
reddediliyor. Kadının ailesi nasıl öfkelenmişse artık cenazesini bile koymuyor.
Biz sendikaya güvenmiyoruz. Buraya sadece alanı sendikaya
bırakmamak için geliyoruz. Daha kazadan önce sadece çizme alınsın diye dört ay peşinde
koştuk. Dönüp bize hesap vermesini bekliyorken ne dedi biliyor musunuz? “Ben
sizin değil, işverenin temsilcisiyim” dedi! Sermaye devlete top atıyor, devlet
bize. Neymiş, tedbirin kalkması gerekiyormuş. Bezirgân saltanatı hüküm sürmeye
devam etsin diye sendika da elinden gelen tüm çabayı gösteriyor sağ olsun.
Çocuğumu okula
gönderemedim parasızlıktan
Adını vermek istemeyen 10 yıllık Soma Kömür İşletmeleri işçisi:
Ben sakatlandım çalışırken. Şimdi işsiz kaldım ve kimse beni
almıyor işe. Her türlü zor işi yapıyorum, ağır kaldırıyorum, yük taşıyorum ama
işlerine gelmeyince bana iş yok. Ben çocuğumu okula gönderemedim parasızlıktan.
Ayağımda platinle dolaşıyorum.
Ayrıca Soma’da 301 değil, daha fazla işçi öldü. Başbakan
kürsüde bir iki defa ağzından kaçırdı 378 diye. Eğer 350’yi geçseydi afet
bölgesi olacaktı burası ve hepimizin banka borcu silinecekti. Vergiden muaf
olacaktık. Arada diyoruz kendi kendimize acaba 49 kişi daha ölseydi aramızdan
da kurtulsa mıydık diye…
Sevemedim bir
türlü taşeronluğu
Tamer Yıldırım – 12 yıllık Soma Kömür İşletmeleri işçisi
Evimiz kira ve beş çocuğum var. Bizi yaşarken ölüme mahkum
ettiler. İşsizlik maaşı alıyorum altı aylığına, 956 lira. Ay sonunu edemiyoruz.
Bu Soma faciası bir tek esnafa yaradı. Devlet onlara geri ödemesi ertelenmiş
kredi imkanı verdi. Hepsinin altında son model araba var şimdi. Biz ise işsiz
kaldık. Taşeron sistemine karşı olduğumuzdan başka işyerleri de bizi işe
almıyor. Sevemedim bir türlü taşeronluğu. Oldum olası nefret ettim. Ya ne
bileyim, sevemedim bir türlü.
Orada yaşanan trajedileri bir bilseniz. Mesela ölenlerin
ailelerinde de bu sefer çirkin bir kavga başladı. Tazminattan pay kapma
kavgası. Kadının ailesi bir kez bile ilgilenmemiş ve şimdi çıkmış tazminattan
pay istiyor. Ayıptır ya. Mahkemeye taşınanlar bile var. Biz o tazminatları
alacağız elbet. Seçim öncesine denk getirip propaganda yapacaklar. İzin
vermeyeceğiz.
Not: soL Dergisinin 15-21 Şubat tarihli 28. sayısında yayınlanmıştır. Yer darlığından ötürü revize edilen metnin son halidir. Keyifli okumalar.
Not: soL Dergisinin 15-21 Şubat tarihli 28. sayısında yayınlanmıştır. Yer darlığından ötürü revize edilen metnin son halidir. Keyifli okumalar.
Yorumlar
Yorum Gönder