Laik ve bilimsel eğitim mitingine giderken röportajlarımıza devam ediyoruz. Bu yazıda da konuğumuz Eğitim,İş Genel Başkanı Veli Demir oldu. Demir’le Charlie Hebdoyu, sonrasından şekil verilmeye çalışılan laik eğitim mücadelesiye ve kuşkusuz ki sol ile eğitim mücadelesi arasındaki gündeme değinen bir sohbet gerçekleştirdik.
Bayram ULUAD – soL Ankara
-Charlie Hebdo katliamı ve sonrasında ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Charlie Hebdo’ya yapılan terör saldırısı amasız ve tereddütsüz olarak kınıyoruz. Terör, şiddet ve katliamlar kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin herkes tarafından kınanmalıdır.
Saldırının ardından, AKP hükümetinin yetkilileri saldırıyı yarım ağızla tamamen zorunluluktan kınarken, saldırının “İslam düşmanlığını yaymayı amaçladığı” görüşleri yandaş basında dile getirildi.
Burada şöyle bir gerçeği de göz ardı edemeyiz. Ortadoğu’daki terör örgütleri bizzat emperyalist güçlerce finanse edilmiş ve palazlandırılmıştır. Afganistan ve Irak’ tan başlayarak Mısır, Libya, Suriye’de gerçekleştirilen emperyalist müdahaleler sonucunda bu ülkelerde kafa kesen, deri yüzen terör örgütleri ortaya çıkmış, Ortadoğu kan gölüne çevrilmiştir. Şimdi ise emperyalist devletler Ortadoğu’da yarattıkları kaosun bedelini kendi masum halklarına ödetmektedirler. 11 Eylül saldırısının ardından Amerika, saldırıyı bahane ederek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmişti. Şimdi ise emperyalist devletler Fransa’daki saldırıyı bahane ederek yeni işgaller yapabilir.
Yine saldırının ardından ülkemizde medya organlarına yönelik şiddet ve sansür vakalarında da artış yaşandı. Haber ve ifade özgürlüğünü baskı altına alma, egemen anlayışın çıkarlarına hizmet eder hale getirme çabası içinde olan siyasi iktidar ve bizzat Başbakan, gazeteleri, dergileri ve bazı gazetecileri açıkça hedef göstererek, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki ikiyüzlülüğünü ortaya koydu.
- Laiklik kavramı sorgulanıyor yeniden. Sizin laikliğe yaklaşımınız nedir?
Eğitim-İş, tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, Atatürk ilke ve devrimleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesi üzerinde yükseldiğinin bilinciyle, laiklik ilkesinin korunmasına büyük önem verir. Kişilerin inanç ve vicdan özgürlüklerini savunurken, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmalarını ya da baskı altına alınmalarını da kabul edilemez bulur. Bu nedenle de ülkede yaşayan herkesin çağdaş, bilimsel, laik, demokratik, eşit, parasız ve nitelikli eğitim hakkı olduğunu savunur ve bu hakkın yaşama geçirilmesi için mücadele eder.
Kadının özgür olabilmesi, çalışma hayatında yer bulabilmesi kısacası hayatın her alanında yer alabilmesi kendini ifade edebilmesi laiklik ilkesinin varlığına bağlıdır. Bugün İslam ülkelerindeki geri kalmışlığın nedenleri arasında kadının toplumsal yaşamdan dışlanması eve hapsedilmesi de önemli bir yer tutmaktadır.
Laiklik, demokratik düzenin olmazsa olmazıdır. Farklı inanç gruplarını bünyesinde bulunduran ülkemiz açısından da laiklik, vazgeçilmez bir unsurdur. Ama AKP iktidarı dönemindeki tek din tek mezhep dayatması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygulamaları ve eğitimde yapılan gerici düzenlemeler ile Türkiye laiklik ilkesinden hızla uzaklaşmaktadır.
- Kendi başına son şûrayı ve oradaki çıkışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce "AKP totaliterleşiyor" iddiasında bir gerçekliğe mi denk düşüyor şûra? Eğitimciler nasıl konumlanmalı?
Baştan sona çağdaş, laik, bilimsel eğitime ve pedagoji bilimine meydan okuma şeklinde gerçekleştirilen 19. Milli Eğitim Şûrası, eğitimin modernleşmesinden çok, sadece karma eğitimin ve zorunlu din derslerinin tartışıldığı bir tiyatro oyununa dönüşmüştür.
Eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine "dindar ve kindar nesil" yetiştirme amacına hizmet eden ve toplumda yeni kutuplaşmalar yaratacak şûra kararlannı onaylamak mümkün değildir. AKP'nin eğitim alanında ortaya koyduğu akıldışı dayatmalar karşısında biz Eğitim-İş olarak, çağdaş, laik ve bilimsel eğitimi savunmaya devam edecek, devrim yasalarına açıkça aykırı olan şûra kararlarının uygulanmaması için her türlü demokratik ve meşru mücadelemizi sürdüreceğiz. Eğitim-İş Milli Eğitim Bakanlığı’nın demokrasiyi ve bilimi dışlayarak yaptığı 19. Milli Eğitim Şurası’nı tanımamakta, bunun yerine Türkiye’deki tüm devrimci, demokrat, yurtsever kurum ve kuruluşları, üniversiteleri ve bilim insanlarını çağırarak TÖS’ün 1968’de yaptığı Devrimci Eğitim Şurası’nın devamı olarak II. Devrimci Eğitim Şurası’nı toplayacaktır. Bu şurada “halka dönük eğitim” özne olacak eğitimin tüm sorunları sosyal taraflarla kapsamlı olarak tartışılarak çözüm önerileri sunulacaktır.
- Eğitim mücadelesi ile sol arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Pek çok başlıkta olduğu gibi bu başlıkta da bir örtüşme oldu. Bu durumu nasıl tariflemek daha doğru bir yaklaşım olur sizce?
Kapitalizm, eğitimi, bireylerde istenilen yönde davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlamaktadır. Yani kapitalist sistemde eğitim, egemen sınıfların toplumu kendi ideolojilerine uygun bir şekilde biçimlendirme aracı olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra eğitime, üretim süreçlerinde ihtiyaç duyulan vasıflı emek gücünün yetiştirilmesi süreci olarak bakılmaktadır.
Sol düşüncede ise eğitimin amacı, insanın yeteneklerinin açığa çıkarılıp geliştirilmesi, özgür düşünen, sorgulayan bireyler yetiştirilmesidir. Eğitim devletin temel görevlerinden biri olarak kabul edilir ve her bireyin eşit şekilde parasız eğitim hakkı olduğu savunulur.
Bugün ülkemizde, eğitimde yaşanan sorunlar, uygulanan politikalar nedeniyle her geçen yıl ağırlaşmakta ve eşitsizlikler derinleşmektedir. Eğitimi ticarileştirme ve dini kurallara göre düzenleme adımlarının hız kazandığı bu dönemde eğitim mücadelesinin başarıya ulaşması ancak bilimsel, laik, eşit ve parasız eğitimi savunmaktan geçmektedir. Devletin olanaklarının, eğitim ve bilimin halkın çıkarı ve ihtiyaçları için değil; sermayenin çıkarları için kullanılmasına karşı “halk için eğitim, halk için bilim” talebi etrafında birleşilmesi gerekmektedir.
Bu anlamda bilimsel eğitim mücadelesini soldan, sınıf ve demokrasi mücadelesinden ayrı düşünemeyiz.
- Birleşik Haziran Hareketi bir çıkış yakaladı ve ilk eylemini Gerici eğitime karşı laik ve bilimsel eğitim eylemi ile gerçekleştirdi. BHH'yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Miting ve boykot örgütlemesinde doğrudan temaslarınız oldu mu?
Şu ana kadar BHH’den kurumsal anlamda Eğitim-İş’e ortak bir eylem çağrısı yapılmamıştır. Ama bilimsel, kamusal, laik, demokratik eğitimi savunan ve bunun için mücadele eden herkesle ilkeli işbirliği yapabiliriz.
Ülkenin ve insanlığın başına bela olan bu iktidar, demokratik ve meşru yollardan defedilmelidir. Birleşik Haziran Hareketi de bu amaca hizmet edecekse tabi ki desteklenmelidir. Siyasi iktidarın faşizan ve emek karşıtı uygulamalarına karşı kim muhalefet ederse biz ilkeli birliktelikten yanayız.
Teşekkürler.
Bayram ULUAD – soL Ankara
-Charlie Hebdo katliamı ve sonrasında ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?Charlie Hebdo’ya yapılan terör saldırısı amasız ve tereddütsüz olarak kınıyoruz. Terör, şiddet ve katliamlar kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin herkes tarafından kınanmalıdır.
Saldırının ardından, AKP hükümetinin yetkilileri saldırıyı yarım ağızla tamamen zorunluluktan kınarken, saldırının “İslam düşmanlığını yaymayı amaçladığı” görüşleri yandaş basında dile getirildi.
Burada şöyle bir gerçeği de göz ardı edemeyiz. Ortadoğu’daki terör örgütleri bizzat emperyalist güçlerce finanse edilmiş ve palazlandırılmıştır. Afganistan ve Irak’ tan başlayarak Mısır, Libya, Suriye’de gerçekleştirilen emperyalist müdahaleler sonucunda bu ülkelerde kafa kesen, deri yüzen terör örgütleri ortaya çıkmış, Ortadoğu kan gölüne çevrilmiştir. Şimdi ise emperyalist devletler Ortadoğu’da yarattıkları kaosun bedelini kendi masum halklarına ödetmektedirler. 11 Eylül saldırısının ardından Amerika, saldırıyı bahane ederek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmişti. Şimdi ise emperyalist devletler Fransa’daki saldırıyı bahane ederek yeni işgaller yapabilir.
Yine saldırının ardından ülkemizde medya organlarına yönelik şiddet ve sansür vakalarında da artış yaşandı. Haber ve ifade özgürlüğünü baskı altına alma, egemen anlayışın çıkarlarına hizmet eder hale getirme çabası içinde olan siyasi iktidar ve bizzat Başbakan, gazeteleri, dergileri ve bazı gazetecileri açıkça hedef göstererek, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki ikiyüzlülüğünü ortaya koydu.
- Laiklik kavramı sorgulanıyor yeniden. Sizin laikliğe yaklaşımınız nedir?
Eğitim-İş, tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, Atatürk ilke ve devrimleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesi üzerinde yükseldiğinin bilinciyle, laiklik ilkesinin korunmasına büyük önem verir. Kişilerin inanç ve vicdan özgürlüklerini savunurken, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmalarını ya da baskı altına alınmalarını da kabul edilemez bulur. Bu nedenle de ülkede yaşayan herkesin çağdaş, bilimsel, laik, demokratik, eşit, parasız ve nitelikli eğitim hakkı olduğunu savunur ve bu hakkın yaşama geçirilmesi için mücadele eder.
Kadının özgür olabilmesi, çalışma hayatında yer bulabilmesi kısacası hayatın her alanında yer alabilmesi kendini ifade edebilmesi laiklik ilkesinin varlığına bağlıdır. Bugün İslam ülkelerindeki geri kalmışlığın nedenleri arasında kadının toplumsal yaşamdan dışlanması eve hapsedilmesi de önemli bir yer tutmaktadır.
Laiklik, demokratik düzenin olmazsa olmazıdır. Farklı inanç gruplarını bünyesinde bulunduran ülkemiz açısından da laiklik, vazgeçilmez bir unsurdur. Ama AKP iktidarı dönemindeki tek din tek mezhep dayatması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygulamaları ve eğitimde yapılan gerici düzenlemeler ile Türkiye laiklik ilkesinden hızla uzaklaşmaktadır.
- Kendi başına son şûrayı ve oradaki çıkışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce "AKP totaliterleşiyor" iddiasında bir gerçekliğe mi denk düşüyor şûra? Eğitimciler nasıl konumlanmalı?Baştan sona çağdaş, laik, bilimsel eğitime ve pedagoji bilimine meydan okuma şeklinde gerçekleştirilen 19. Milli Eğitim Şûrası, eğitimin modernleşmesinden çok, sadece karma eğitimin ve zorunlu din derslerinin tartışıldığı bir tiyatro oyununa dönüşmüştür.
Eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine "dindar ve kindar nesil" yetiştirme amacına hizmet eden ve toplumda yeni kutuplaşmalar yaratacak şûra kararlannı onaylamak mümkün değildir. AKP'nin eğitim alanında ortaya koyduğu akıldışı dayatmalar karşısında biz Eğitim-İş olarak, çağdaş, laik ve bilimsel eğitimi savunmaya devam edecek, devrim yasalarına açıkça aykırı olan şûra kararlarının uygulanmaması için her türlü demokratik ve meşru mücadelemizi sürdüreceğiz. Eğitim-İş Milli Eğitim Bakanlığı’nın demokrasiyi ve bilimi dışlayarak yaptığı 19. Milli Eğitim Şurası’nı tanımamakta, bunun yerine Türkiye’deki tüm devrimci, demokrat, yurtsever kurum ve kuruluşları, üniversiteleri ve bilim insanlarını çağırarak TÖS’ün 1968’de yaptığı Devrimci Eğitim Şurası’nın devamı olarak II. Devrimci Eğitim Şurası’nı toplayacaktır. Bu şurada “halka dönük eğitim” özne olacak eğitimin tüm sorunları sosyal taraflarla kapsamlı olarak tartışılarak çözüm önerileri sunulacaktır.
- Eğitim mücadelesi ile sol arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Pek çok başlıkta olduğu gibi bu başlıkta da bir örtüşme oldu. Bu durumu nasıl tariflemek daha doğru bir yaklaşım olur sizce?
Kapitalizm, eğitimi, bireylerde istenilen yönde davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlamaktadır. Yani kapitalist sistemde eğitim, egemen sınıfların toplumu kendi ideolojilerine uygun bir şekilde biçimlendirme aracı olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra eğitime, üretim süreçlerinde ihtiyaç duyulan vasıflı emek gücünün yetiştirilmesi süreci olarak bakılmaktadır.
Sol düşüncede ise eğitimin amacı, insanın yeteneklerinin açığa çıkarılıp geliştirilmesi, özgür düşünen, sorgulayan bireyler yetiştirilmesidir. Eğitim devletin temel görevlerinden biri olarak kabul edilir ve her bireyin eşit şekilde parasız eğitim hakkı olduğu savunulur.
Bugün ülkemizde, eğitimde yaşanan sorunlar, uygulanan politikalar nedeniyle her geçen yıl ağırlaşmakta ve eşitsizlikler derinleşmektedir. Eğitimi ticarileştirme ve dini kurallara göre düzenleme adımlarının hız kazandığı bu dönemde eğitim mücadelesinin başarıya ulaşması ancak bilimsel, laik, eşit ve parasız eğitimi savunmaktan geçmektedir. Devletin olanaklarının, eğitim ve bilimin halkın çıkarı ve ihtiyaçları için değil; sermayenin çıkarları için kullanılmasına karşı “halk için eğitim, halk için bilim” talebi etrafında birleşilmesi gerekmektedir.
Bu anlamda bilimsel eğitim mücadelesini soldan, sınıf ve demokrasi mücadelesinden ayrı düşünemeyiz.
- Birleşik Haziran Hareketi bir çıkış yakaladı ve ilk eylemini Gerici eğitime karşı laik ve bilimsel eğitim eylemi ile gerçekleştirdi. BHH'yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Miting ve boykot örgütlemesinde doğrudan temaslarınız oldu mu?
Şu ana kadar BHH’den kurumsal anlamda Eğitim-İş’e ortak bir eylem çağrısı yapılmamıştır. Ama bilimsel, kamusal, laik, demokratik eğitimi savunan ve bunun için mücadele eden herkesle ilkeli işbirliği yapabiliriz.
Ülkenin ve insanlığın başına bela olan bu iktidar, demokratik ve meşru yollardan defedilmelidir. Birleşik Haziran Hareketi de bu amaca hizmet edecekse tabi ki desteklenmelidir. Siyasi iktidarın faşizan ve emek karşıtı uygulamalarına karşı kim muhalefet ederse biz ilkeli birliktelikten yanayız.
Teşekkürler.
Yorumlar
Yorum Gönder