Ana içeriğe atla

Masal kahramanları dagerçek olabilir

Oyun kahramanı olmuş eski bir futbolcuyla başarısızlıkları, ülke futbolunun sorunlarını ve geçmişi konuştuk. Mütevazı kişiliğiyle tanıyanların sevgisini kazanan Temur, gerçek olmayan bir hikayenin gerçek kahramanıydı.
 

Bayram ULUAD

Küçük daireler, bir minyatür sahanın ortasında hareket ediyorlar. O da ne, ortada bir top, futbolcu bunlar. Yıl 2004. İki yıldır oynadığım Championship Manager oyununun yeni serisiymiş meğer. Oyun çıkalı bir yıldan fazla olmuş. Bense hala eski oyunu oynuyorum. Oyunun en başarılı bulduğum serisi 2000 – 2001, genç ve yetenekli oyuncuları keşfetmekte son derece başarılıydı. O seride olan bu güzellik sanırım biraz bozulmuş gibiydi ama olsun, yeni seride de maç görseli oluşturulmuştu. İlk başlarda burun kıvırsam da zamanla bu fikre alışmaya ve oyunu sevmeye başladım, tıpkı dünyadaki milyonlarca CM fanı gibi. 

Her oyunda olduğu gibi bu oyunda da ucuz, yetenekli ve yüksek performanslı oyuncular vardı. Oyun fanları çılgınlar gibi bu futbolcuları transfer ediyor, oyun dünyasında her türlü şampiyonluk fantezilerini gerçekleştiriyorlardı. Oyunun şimdiki versiyonlarında ise fazlasıyla kapitalizme içkin öğe var. Eski versiyonlarda daha çok istatistiki veriler ve oyunda kurulan sportif başarılar önemliyken son çıkan versiyonlarda ev alma, araba alma, sözleşmede maaş yükseltme gibi seçeneklerle iyice endüstriyelleşmiş bir portföyü bulunmakta oyunun. 


Ucuz ama yüksek performanslı oyunculardan en bilindik olanı ise Temur Altunhan’dı. Henüz 22 yaşında ve o zaman 2. Lig B kategorisinde mücadele eden Yalovaspor formasını terletiyordu. Oyunun belki de en istikrarlı oyuncusuydu. İster düşük liglerden bir takım alın, ister büyük liglerden büyük bir takım, bir kere transfer ettiyseniz Temur’u, mutlaka her takımda görmek isterdiniz onu.


Garip bir şekilde aranızda duygusal bir bağ oluşur, kendini gerçek dünyada da gösterirdi. Yıl 2004, Temur Yalovaspor’da top koşturuyor. Bir grup Yalova yabancısı, ellerinde Temur Altunhan dövizleri ve pankartlarıyla Temur’u izlemeye gelmişler. Soruyoruz o anı Temur’a, şöyle yanıtlıyor:
Çok ilginç bir olaydı. Ben lise yıllarından beri top oynarım. Fakat o gün bambaşkaydı. Eski takımıma karşı oynuyordum. Ankara Demirspor. Tüm takımın dikkatini çekmişti köşedeki 200 kişilik taraftar grubu. Yalovaspor taraftarı değillerdi. İlginç bir şekilde maç başından sonuna dek durmadan bana tezahürat ediyorlardı. Tesadüf ya bu, ben de iki tane gol atmıştım o gün. Maç sonunda yanlarına çağırdılar. Gittim. Bana oyundan bahsettiler ve sırf gerçekten yetenekli olup olmadığımı görmek ve beni sevindirmek için gelmişler. Çok mutlu olmuştum.

Bu olaydan önce oyundan haberin yok muydu yani?
Hayır. Ama sonra biraz kurcaladım.

Hoşuna gitmedi sanırım…
Yok, aslında takımın sana emanet olması, futbolcularınla ilgilenmen, taktik yapman filan güzel şeyler. Ülkede herkes kendini teknik direktör sanırken bu oyunla birlikte işlerin bu kadar da kolay olmadığını görmüşlerdir sanırım. Yine de genç oyuncuların tanınması ve takımıyla ilgili ideallerin en azından sanal ortamda gerçekleştirilmesi bakımından keyifli bir oyundur bence.

Gerçek teknik direktörleri nasıl buluyorsun? Ayrıca sen de artık emekli bir futbolcusun, antrenör ya da teknik direktör olmayı düşündün mü hiç?
Günümüz antrenörlerinden Fatih Terim’i ve Şenol Güneş’i son derece başarılı buluyorum. Biliyorum, Terim için sadece topçuyu gazlıyor diyorlar, kısmen de doğru fakat söyler misiniz, bu iş bu kadar kolay mı? Topçu sadece gazlanınca mı oynar? Mutlaka bu adamın da teknik bilgisi ve yetenekleri var ki bu kadar başarılı biri. Ayrıca antrenör olur muyum? Kim bilir. Ama şu var, son yirmi yıldır tüm takımları hep aynı antrenörler çalıştırıyor. 6 bin takım var ancak 70 bin antrenör var. Bir de bu gerçek eklenince antrenörlük uzak bir seçenek gibi görünüyor.

Oyunda efsane olmanla tanıdık seni. Bu durumun gerçek kimliğinin önüne geçtiği oldu mu hiç? Ya da seni kıymete bindirdi mi? İnsanlar şunu eminim ki merak ediyordur, masal kahramanı gibi de olsa nihayetinde sevilen biri oldun. Nasıl bir his?
Evet, pek çok kere sevilen biri oldum. Oyundan olsa gerek, bir maçta Galatasaray gözlemcileri beni izlemeye geldi. Aslında yeteneksiz de değildim. Biraz melankoli de vardı bende. Aslında kendi kendimizi tükettik. Eğer idmanlara, maçlara ve geleceğime özen gösterseydim çok rahat birinci ligde forma giyebilirdim. Oyundaki kimliğimin altında hiç kalmadım. Çünkü futbolcular arasında çok oynanan bir oyun değildi. Ancak kardeşim ODTÜ’de okuyorken kimse onun benim kardeşim olduğuna inanmıyor hatta ilginç tepkiler veriyorlardı. Bu da tabii sevindiriyordu beni. Ama olabileceğimin yarısı bile olamadım. Kapasitemin çok altında kaldım maalesef.

Türkiye’de genç ve yetenekli futbolcular çoğu zaman iyi para kazanmaya başlayınca paranın etkisinde hareket ediyorlar. Sanırım bunun en bilindik örneği Batuhan’dır. Bu problemleri göz önünde bulundurduğumuzda gelecek kuşaklara neyi öneriyorsun? Sence Türkiye futbolunda nedir en büyük problem?
Futbolcuların para bulunca değişmesi aslında biraz da hedeflerinin küçük olmasıyla alakalı. Türkiye’de bir futbolcu ne için top oynar? Para için. Dolayısıyla para kazanmaya başlayınca da futbolu bırakır hale geliyorlar adeta. Bu ülkedeki topçuların en büyük sıkıntısı eğitimsizlik bence. Kısa yoldan para kazanma seçeneği varken kim ne yapsın okulu? Bu yüzden ülkedeki futbolcuların çok büyük çoğunluğu eğitimsiz. Kişi eğitimsiz olunca nerede nasıl sağlıklı karar alacağına da karar veremiyor.


Kendini de başarısız bulduğunu, yapacaklarının çoğunu yapamadığını söylemiştin az önce. Kendi başarısızlığını da mı eğitime bağlıyorsun?
Evet. Ben ve buradaki arkadaşlar, aslında hiçbirimiz yeteneksiz çocuklar değildik. Sadece karar almayı bilmiyorduk. Bizim geçtiğimiz yollardan geçen, bizi eğitecek hatta akıl verecek hocalarımız, ağabeylerimiz olsaydı başımızda, bu durumdan kesinlikle çok daha iyi yerlere gelebilirdik.

Uzun bir süre top oynadın. Sahalarda karşılaştığın, ya da başına gelen, seni çok etkileyen, hala güldüğün ya da hüzünlendiğin bir anın var mı?
Bir gün Adana Demir Spor’da oynuyorken, maça sarhoş gitmiştim. O sıralar biraz bohem hayatımız vardı.(O sırada arkadaşları Temur’la şakalaşmaya başladılar. Olayın sebebini de paylaştı fakat yayınlanmasını istemediği için burada kesiyoruz.)

Muhakkak tuttuğun bir takım vardır.
Evet, Galatasaray taraftarıyım.

Pekiyi Galatasaray’ın durumunu ve çizdiği grafiği nasıl değerlendiriyorsun? Sence bu sene şampiyon olabilirler mi?
Açıkçası pek takip edemedim bu aralar. Transferleri ne oldu, ne bitti tam hakim değilim. Konuşursam kendime kızarım bu konuda. Fakat geçen seneki Galatasaray’ın kendi çizgisinin altında bir performans sergilediğini düşünüyorum.

Türkiye’deki futbol kalitesini nasıl değerlendiriyorsun?
Bence Türk futbolu özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yaptığı yabancı transferler ve Şampiyonlar Ligi’ne iddialı girişler yapmaları sayesinde kamburüstü bir görüntü vermekte. Ama başta söylediğimi yineliyorum, Türk futbolcuların ufku çok dar. Eğitilmeleri şart. Sprotif başarı bazında bir kıyaslama yaptığımızda da pek başarılı olduğumuzu söyleyemeyeceğim maalesef.

Şike iddialarından dolayı bazı eski futbolcular hapse girdi. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nden belli bir süreliğine men edildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Futbolda şike dediğimiz şey aslında iki şekilde oluşuyor. Biri futbolcuya teşvik primi verilmesidir. Daha iyi oynaması karşılığında verilecek teşvik primine karşı değilim. Neticesinde daha kaliteli futbol ortaya çıkacak. Fakat kötü oynanması ya da maçın satılması üzerine yapılan anlaşmalara kesinlikle karşıyım. Hiçbir futbolcu teşvik primi alan takım arkadaşına kızmaz. Fakat takımını satanı kimse sevmez. Cezalandırılacaksa bunlar cezalandırılmalı. Fenerbahçe konusunda da şöyle düşünüyorum, eğer varsa deliller cezasını çeksin elbette. Ama bu ülkede sadece Fenerbahçe yapmıyor bunu emin olun. Bence gerçek bir operasyon değildi. Bir Galatasaraylıyım fakat adil olmak gerek. En küçük liginden en büyük ligine, bugün şike yapmayan takım neredeyse yoktur.

Sana da önerildi mi hiç?
Evet, vakti zamanında yükselme maçıydı. Maçı kaybetmemiz istendi ve ben kabul etmedim. Maçın yarısında oyundan çıktım. Göz göre göre bir senelik emeğimizi çöpe attırmak içime sinmedi. Çünkü kimse seni iyi futbolunla değil, kötü günlerinle hatırlar. Dünya yıldızı da olsa herkes seni karıştığın şikeyle anar. (Ayrıntı vermekten kaçınarak cevapladı bu soruyu Temur.)

Temur şu anda ne yapıyor? Futbol hayatındaki en sıkıntılı süreçler nedir?
Ben Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Yüksekokulundan mezun oldum ve şu an Gençlik Spor il müdürlüğünde çalışıyorum. Neden böyle oldu peki? Biraz şanssızlık, biraz eğitimsizlik, biraz da olayların akışından dolayı sanırım böyle bir yol izlemiş oldum. Teknik direktör olmak isterdim fakat bir güruh var bu cenahta ve asla bırakmıyorlar mesleği. Şöyle bir bakın son yirmi yıla. Birkaç kişi hariç neredeyse hep aynı adamlar var. Bizim önümüz o anlamda kapalı. Genç teknik direktörler yetişmiyor, buna fırsat tanınmıyor ülkemizde. Bir tane adam yıllardır aldığı her takımı düşürüyor ya da son dakikada ligde tutuyor. Hiçbir sportif başarısı yok. Yine de yıllardır hep ona görev veriyorlar. Bu yüzden teknik direktörlük işini de askıya aldık mecburen. Böyle gideceğiz.

Temur nasıl birisidir?
Temur, neşeli, espritüel, gırgırcı, arkadaşlarına, ailesine ve sevdiklerine değer veren biridir. Spor haberlerini takip ederim, play station oynarım, arkadaşlarımla vakit geçiririm. Bunlar en sevdiğim arkadaşlarımdır. (Röportajı Bahçeli 4’teki ocakbaşı meyhanelerinden birinde, Temur ve arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdik.) Hayatta zevk almaya çalışan bir insanım diyelim kısaca.

Son olarak yeni yetişen genç yeteneklere, oyunun fanlarına, senin ‘hayranlarına’ ve soL Dergi okurlarına bir mesajın var mı?
Ben sanırım herkese aynı şeyi söylemek istiyorum. Kolaycı olmayın. Ufkunuzu daraltmayın. Biraz para görünce şımarıp ideallerinizden sapmayın. Yoksa bizim gibi yapacaklarının yarısını bile yapamamış bireyler haline gelip eski topçu geyikleri çevirmek zorunda kalırsınız. Derginize de beni hatırlayıp böyle hoş bir sohbet gerçekleştirdiği için teşekkür ediyorum. Ben ulaşılamayan biri değilim. İsteyen herkes beni sosyal mecralardan takip edebilir. Belki bu sayede yeni yetişen genç arkadaşlarımızla tanışma fırsatımız olur. Teşekkürler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...