Ana içeriğe atla

Dünya koşuyor, peki ya biz?

Şehirlerarası yolculukların insanı düşünmeye sevk eden yanını severim. Hele ki Van-Ankara gibi tam yirmibir saat süren uzun yolculukları çok daha fazla severim. bu yolculuklarda ağaçlar daha sığ, direkler daha sık koşarlar.
Yolculuk başından beri izliyorum da ağaçlar, üzerlerine adeta beyaz formaları geçirmiş, bize ters yönde koşmaktalar. Onları, direkler ve nadiren görünen tabelalar takip ediyor. Bazı yolların refüjlerinde ise, henüz eksik olduğundan sanırım, dubalar koşuyor. Turuncu turuncu. Ama sık değiller yine de. Evlerin yanan ışıklarını, sokak lambalarını da yarım yamalak seçebiliyorum ama onlar çok daha yavaş koşuyorlar ağaçlara, direklere ve nadiren görünen dubalara göre sanki. Ya da dünya yuvarlak.
Anlamıyorum bir türlü neden bütün şehirler arası yolculuklarda tüm dünya hareket ediyor, hatta koşuyor ki? Oysa tüm dünyanın koşarken, biz koltuğumuzda çakılıp TV izliyoruz aptalca. Bizim koşmamız sağlıklı olmaz mıydı?
Aha bak, bir tane daha. Ama bu epey gerilerde kalmış. Yine de asla en sondan gelen koşucuyu bilemeyeceğiz. Durduğun yerden herkes birinciyse hele... Bir de karşıdan gelen arabaları, yani bizim gibi olan diğerlerini anlayamıyorum. Onlar da bize karşı koşuyorlar. Pekiyi, iyi ama neden biz koşmuyoruz. İçinde bulunduğumuz araçtan kafamızı çıkarıp, gerçeklerle yüzleşip, koşmaya başlamalıyız. Tıpkı ağaçlar, tabelalar, ışıklı reklamlar, sokak lambaları ve dünyanın geri kalan her şeyi gibi!
Ya da, düşünsenize, belki de dünya yerinde sayıyorken biz araçlarımızla koşuyormuşuz aslında olanca tembelliğimizle. Dünya da yuvarlakmış. Akıl karı iş değil valla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...