Ah be hayat. Ulan dünyada en tiksindiğim ruh halini bile aldırmaya başladın ya bana, seninle hesaplaşmam çok ağır olacak. Arabesk ne amınakoyim!
Bilmem kaç sıfır yenik başladığımız şu hayatta ha bire gol atıp duruyorsun kaleme. Kalbimi bir kez daha kırdın orta yerinden. Bir kez daha yaraladın beni.
İşçilerin ölümü yeterince sarsmışken beni zaten, zaten uzaydan geldiğini düşündüğüm bir ucube tarafından yönetildiğimizi her geçen gün bir kez daha kavramaya başlıyorken, insanlarımızın her geçen gün daha fazla umut yoksunu olduğunu çıplak gözle görebiliyorken artık, bu kadarını da kaldıramam. Bu kadarı biraz fazla oldu. Seninle anladığın dilden konuşmaya karar verdim nihayet.
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim be. Lan kendime inanamıyorum bu satırlar bana mı ait diye. Evet, bana ait maalesef!
Çok kırdın, küstürdün beni. Göğü kucaklayıp sıkasım var pınarlarımı bastırsın diye. Bu kadar mı derin bir kırılma olur. Bu kadar mı derin bir kahrolma...
Ne diyelim be, yapacak birşey yok.
Gitmek mi? Hayır efendi, hiç bir yere gitmiyorum. İki Orhan dinledik diye arabesk olduğumuzu zannetme sakın.
Evet, bundan sonra da hayat devam edecek elbet. Varsın serin sakin ve sinirsiz yaşansın. Varsın iç yağlarımı hissedeyim. Varsın kafamı kumlara gömeyim. Ne fark eder.
Bundan sonra devam edecek elbet hayat. Herşeye bel bağlamamayı, azıcık olgunlaşmayı, insanları kırmamayı veya kırmayı, gerçekleri çıplak gözle görebilmeyi vs öğreneceğiz artık. Çok öğrenip az yaşayacağız belki ama olsun, nihayetinde öğreneceğiz birşeyler. Bir daha asla gol yememek değil bu savaşım, bir daha yenilmemektir. Unutulmasın ki maç doksan dakika. Gol yemişsin çok da dert değil. Evet, dağıtıyoruz biraz savunmayı forveti filan gol yiyince fakat toparlarız elbet.
Bu kadar kırılmamıştı hiç kalbim. Üstüste gelen dalgaları göğüslemeye çalışmak hiç bu kadar zor gelmemişti.
Söylesene ey Şehr-i Timurlenk Ankara, kaç sokağında gözü yaşlı dolaştım... Kaç köşende bir anım var. Kaç bucağında ayak basmadığım nokta var... Kaç damlamı sayabilirsin ki bir dere akıtacak? Kaç gönüle soracaksın ki beni içinde? Yok artık, olmuyorsa zorla oldururuz derdim hep. Fakat şimdi özgüvenim, tecrübelerim, hislerim, hayata dair oluşturduğum akış şemalarım, ezberlerim, hepsi ilk kez bu kadar derin bir sarsıntıyla yerle bir olmuş durumda.
Sana sevgilerimi sunuyorum hayat. Önüme her seferinde çıkardığın zorluklara rağmen, beni aldatmana rağmen, her seferinde beni kötü adam rolüne sokmana rağmen, sana sevgilerimi sunuyorum. Bu kırılan kalbin acısını çok derinden yaşatacağım sana hayat. Dedim ya, artık senin anladığın dilden konuşacağım...
O yüzden sana derin sevgilerimi iletiyorum... Anlaşılamayan bir yer mi var? Yok efendim, çok anlaşılır konuştuğumu düşünüyorum. Sen değil miydin her yaptığın gambitte beni sevdiğini söyleyen? Demek ki sevdiğin için siktin beni. İşte onu diyorum. Artık sıra bende. Görüşeceğiz elbet dar sokaklarda...
Bilmem kaç sıfır yenik başladığımız şu hayatta ha bire gol atıp duruyorsun kaleme. Kalbimi bir kez daha kırdın orta yerinden. Bir kez daha yaraladın beni.
İşçilerin ölümü yeterince sarsmışken beni zaten, zaten uzaydan geldiğini düşündüğüm bir ucube tarafından yönetildiğimizi her geçen gün bir kez daha kavramaya başlıyorken, insanlarımızın her geçen gün daha fazla umut yoksunu olduğunu çıplak gözle görebiliyorken artık, bu kadarını da kaldıramam. Bu kadarı biraz fazla oldu. Seninle anladığın dilden konuşmaya karar verdim nihayet.
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim be. Lan kendime inanamıyorum bu satırlar bana mı ait diye. Evet, bana ait maalesef!
Çok kırdın, küstürdün beni. Göğü kucaklayıp sıkasım var pınarlarımı bastırsın diye. Bu kadar mı derin bir kırılma olur. Bu kadar mı derin bir kahrolma...
Ne diyelim be, yapacak birşey yok.
Gitmek mi? Hayır efendi, hiç bir yere gitmiyorum. İki Orhan dinledik diye arabesk olduğumuzu zannetme sakın.
Evet, bundan sonra da hayat devam edecek elbet. Varsın serin sakin ve sinirsiz yaşansın. Varsın iç yağlarımı hissedeyim. Varsın kafamı kumlara gömeyim. Ne fark eder.
Bundan sonra devam edecek elbet hayat. Herşeye bel bağlamamayı, azıcık olgunlaşmayı, insanları kırmamayı veya kırmayı, gerçekleri çıplak gözle görebilmeyi vs öğreneceğiz artık. Çok öğrenip az yaşayacağız belki ama olsun, nihayetinde öğreneceğiz birşeyler. Bir daha asla gol yememek değil bu savaşım, bir daha yenilmemektir. Unutulmasın ki maç doksan dakika. Gol yemişsin çok da dert değil. Evet, dağıtıyoruz biraz savunmayı forveti filan gol yiyince fakat toparlarız elbet.
Bu kadar kırılmamıştı hiç kalbim. Üstüste gelen dalgaları göğüslemeye çalışmak hiç bu kadar zor gelmemişti.
Söylesene ey Şehr-i Timurlenk Ankara, kaç sokağında gözü yaşlı dolaştım... Kaç köşende bir anım var. Kaç bucağında ayak basmadığım nokta var... Kaç damlamı sayabilirsin ki bir dere akıtacak? Kaç gönüle soracaksın ki beni içinde? Yok artık, olmuyorsa zorla oldururuz derdim hep. Fakat şimdi özgüvenim, tecrübelerim, hislerim, hayata dair oluşturduğum akış şemalarım, ezberlerim, hepsi ilk kez bu kadar derin bir sarsıntıyla yerle bir olmuş durumda.
Sana sevgilerimi sunuyorum hayat. Önüme her seferinde çıkardığın zorluklara rağmen, beni aldatmana rağmen, her seferinde beni kötü adam rolüne sokmana rağmen, sana sevgilerimi sunuyorum. Bu kırılan kalbin acısını çok derinden yaşatacağım sana hayat. Dedim ya, artık senin anladığın dilden konuşacağım...
O yüzden sana derin sevgilerimi iletiyorum... Anlaşılamayan bir yer mi var? Yok efendim, çok anlaşılır konuştuğumu düşünüyorum. Sen değil miydin her yaptığın gambitte beni sevdiğini söyleyen? Demek ki sevdiğin için siktin beni. İşte onu diyorum. Artık sıra bende. Görüşeceğiz elbet dar sokaklarda...
Yorumlar
Yorum Gönder