Ana içeriğe atla

Arsız dünya

Adı: Fatma.        Yaşı: 13.
Adı: Selahattin.   Yaşı: 44.

 Bu ikili birbirinin nesi olabilir? Mesela baba kız. Mesela çok zorlasak abi kardeş. Mesela dayı yeğen. Ya da öğretmen öğrenci. Türetebilirsiniz. Aklı normal çalışan hiç kimse bu ikilinin karı koca olmasına ihtimal vermez değil mi?

Yıl: 1994          Yer: Türkiye.
İsimler, yıl ve yer dışında verilen tüm bilgiler gerçektir ve mağdurun ağzından çıkmıştır.

- Çok güzel kızın var. Maşallah çalışkan da. Ne dersin? Bizim oğlan da bi dikiş tutturamadi. Verir misin kızı?
+ Mahmut ağa,  veririm vermesine de daha çok küçük kız...
- Canım bizim oğlan da aptal değil ya. Ilk kanama geçirmeden gerdek yapmaz olur biter.
+ Olsun. Hem senin oglanin aklı başında değil. Kıza zarar verir.
- Iki inek, bir öküz, on tam yedi de çeyrek altın veririm sana Mehmet.
+ Ya dediğim gibi kız küçük.
- Yahu tamam iki tane de koyun vereyim.
+ Bizim kınalı koç geçen kurbanda gitti. Ayrıca senin oğlan biraz deli.
- Amma inatçı çıktın sen de Mehmet. Tamam bir de koç kuzusu vereyim.
+ Benim karı bunun yokluğunda çok ev işi yapacak Mahmut aga.
- Üç çeyrek daha vereyim.
+ Mahmut ağa senin oglanin ayağı da sakat.
- Sıkı pazarlık yapıyorsun Mehmet. Yıllardır tanırız birbirimizi. Bizim ne huysuzlugumuzu gördün sana karşı?
+ Töpestafurullah. Ne pazarlığı canım. Ben sorunları sayıyorum. Bu iş olmaaz.
- Oturduğumuz evi kızının üstüne yaparız.
+ Ben pazarlık yapmam Mahmut Ağa. Ama kız daha reşit bile değil. Beni kandırmaya çalışma bari. Nasıl üstüne yapacaksın evi!
- Beyaz eşyalar da benden Mehmet!
+ Zübeyir'in oğlu Ahmet haftaya beni ziyaret edecek. Hayırlı iş için dedi ama neden geleceğini bilmiyorum.
- Düğün masraflarına da karışmam artık!
Uzun mu uzun süren tartışmalardan sonra Fatma'nin karşılığı tam olarak üç inek, bir öküz, beş koyun, bir koç kuzusu, on tam, 18 çeyrek altın, üç bilezik ve bir miktar nakit etti. Ayrıca kız reşit olduğu gün ev üzerine yapılacak. Kız ilk adeti görmeyene dek çarşaf asilmayacak. Yani gerdek olmayacak. Son olarak da Fatma'nin rızası için de renkli televizyon alınacak. Evin beyaz eşyalarını erkek tarafı, düğün masraflarını ise kız tarafı üstlenecek. Düğünden kalan tüm para çifte verilecek.
Yapılan anlaşma buydu. Sırada ise Fatma'nin rızasını almak vardı. Yapılan pazarlıkta Mehmet "kızın rızası olmazsa bu iş olmaz" demişti. Son teklifini duyunca lafını yutmamak için kızını ikna etmek zorundaydi.
Gitti kızın yanına.
"Bak Fatma. Rabb'im bizi yuva kuralım diye yarattı. Kızları ise büyüyüp evinin karısı çocuklarının annesi olmak için yarattı. Hz. Muhammed (SAV) de karısı Ayşe ile 9 yaşında evlenmişti ve Peygamber Efendimiz de o sıralarda 45 yaşındaydı. Gel uzatma bu işi. Artık aklını başına devşir. Evde kalacaksın ve akrabalarının kızları senle dalga geçecek. Mürvet halanin kızı Ayten de evlendiğinde on üç yaşındaydı. Üstelik onun da kocası 39 yaşındaydı. Bunu dert etme. Bak ben annenle evlendiğimde annen 20 yaşındaydı ve evde kalmıştı. Kimse almıyordu onu. Annen gibi mi olmak istiyorsun? İyice düşün. Ve yarın sabah düğün hazırlıklarına başlayalım. "
Kızını çok seviyordu. Onun rızası önemliydi Mehmet için.

Ne yaptılar ne ettiler, ikna edemediler kızlarını. Fatma'nın annesi de gönülsüzdü bu işe. Kendisi yirmisinde evlenmişti. Yüzündeki doğum lekesinden dolayı köyde kimse onunla evlenmek istememiş ve 'evde kalmış'tı. Yan köyden Fakı Mehmet lakaplı bir adam kadına göz koymuş fakat evli olması ona engel olmuş bir süre. Fakı Mehmet kadını iyice almaya niyetlenmiş ve karısının yatalak, annesinin hasta oluşunu devreye sokarak kadını almak istemiş. Yine alamamış. Nihayet bir gün kadını tenhada kıstıran Fakı oracıkta iş etmiş ve kadını vermek zorunda kalmışlar Fakı'ya. Hem de kuma olarak. Kendi hikayesinin talihsizliğini en büyük sorun olarak görüyor ve kızının başından da benzer bir süreç geçmesinden korkuyordu. Sonuçta kölesi olduğu bir adam vardı ve düğün için kızı Fatma'yı ikna etmek zorunda kaldı.

- Nereye gidiyoruz anne?
- Misafirliğe kızım.
- Kimlere gidiyoruz anne?
- Göreceksin birazdan. Seni çok güzel bir yere götürüyorum.
Dedi. Gittiler. Vardıkları yer iki göz bir evdi. Eski tip kerpiç evlerden. Fakat bir odasında oyuncaklar, diğer odasında ise renkli ekran televizyon ve ıvır zıvır ev eşyaları vardı. Evin içi biraz boya kokuyordu.

Devam edecek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...