Ana içeriğe atla

Arsız dünya - II

Fatma elini duvara vurdu, eli beyaz oldu. İçeriye biraz baktı. Odalara. Gitti hemen oyuncaklara daldı. Annesi onu çağırdı. Bak, dedi, burada ne var. Renkli televizyon. Henüz şimdiki kadar burjuva boku saçmasa da yeterdi ev ağasının pisliğini kapatmaya.
Oyunlara daldı Fatma. Çizgi filmlere daldı. O kadar mutluydu ki, çünkü hayatında hiç oyuncağı olmamıştı. Üstelik çizgi filmi de ilk defa renkli izliyor, kahramanların renklerine bayılıyordu. Çocuktu. Kandırdılar Fatma’yı. Annesi üstüne kilitledi kapıyı. Sonra ikna turunun ikinci adımı başladı. Bu sefer Selahattin içeri girecek, ürkütmeden gönlünü almaya çalışacaktı kızı. Bu kısımda oldu mu, tamamdır evlilik işi.
Devlet Su İşleri’nde çalışıyordu Selahattin. Anlatılana göre hapis yatmış, işkencelerde kafayı tırlatmıştı. Herkes öyle diyordu onun için. Hikayenin ne kadarı doğru bilinmez lakin tırlak olduğu kesindi. Davranışları son derece kontrolsüz, öfke kontrolü olmayan, hayatta tutunacak bir dal arayan, içindeki çocuğu bir türlü öldürememiş biriydi Selahattin. Ağzı son derece bozuk, hep bir şeylere küfrederken görünen, vakti zamanında kazandığı paranın çoğunu ‘karı-kız-kumar’ üçgeninde tüketen, dünyadan umudunu kesmiş biriydi. Tek derdi yanında biri olsun. Çoluğu çocuğu olsun. Ona baksın. Yaşlanınca da sokağa atmasın. Korkuyordu. Hem de çok. En korktuğuysa yalnızlık ve toplumdan dışlanmaktı. O da geleneğe uydu ve körpecik bir kadını koynuna almaya karar verdi. 13’ünde alsan bir kadını, nereden baksan en kötü otuz yıl hallenir ve istediğini yapabilirdi. Herkes gibi…


Ve yapıldı düğün. Aynı gece gerdek oldu. İntihar etmeyi düşündü Fatma. Yapamadı. Onu bile nasıl becereceğini bilmiyordu. İlk gece bağırışlarını komşu köylerden bile duydular ve Selahattin – Fatma çiftine ayak uydurup o gece, öykünürcesine, karılarını koyunlarına aldılar sağır edici sessizlikte. Fatma’nın çığlığı, kulakları yırtıyor, gözleri kör ediyor, insanları daha da alçaltıyordu. O gece söz verdi Fatma. Bunun başkasının başına gelmemesi için elinden geleni yapacaktı. Bu topraklara adını bile duymadığı bir devrim gerekiyordu. Ertesi sabah uyandı. Her yer aydınlıktı…

Devam edecek

Yorumlar

  1. Yutkunmamı öylesine güçleştirdi ki, ne desem bilemedim.
    Bu kadar güzel özetlenir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...