Ana içeriğe atla

Monologlar

- Lan Bayram, o kadar kustun kinini, nefretini, öfkeni. Ee, oturdun mu yine kendi kıçının üstüne?
+ Tamam, uzatma.
- Neyi uzatma olm! Bile bile lades diyen sen değil miydin? Kaçan sen değil miydin gerçeklerden? Bir kadın gelip beni kurtaracak diyen sen değil miydin?
+ Ne yapabilirdim başka? Kendimi dünyaya kapatarak mı yaşama devam etseydim? Artık zamanı gelmişti bir şeyler yaşamanın.
- Bırak şimdi. Bana ajitasyon çekme! Senin ciğerini bilirim ben. Şimdi eskisinden daha kötü oldun. Bok mu vardı kendini düzeltmeden gittin atladın? Hem de başına gelecekleri bile bile. İç çelişkilerini çözemedin de başkalarınınkine mi taktın kafayı?
+ Yıprandım. Yalnızlık beni tüketiyordu. Bir çare gerekti bana.
- Bana maval okuma! Kendinle hesaplaşmanı bitirmeden dünyaya daldın. Bak, yine benimle başbaşa kaldın.
+ Hiç bitmiyor ki o hesaplaşma. Çözümü yok ki hiç bir şeyin. Yapabileceğimi zannettim.İhtimale aldandım. Çünkü içinde bulunduğum noktadan bakınca gözüme öyle güzel göründü ki o ihtimal. Şimdi mutsuzluğun en kırıcısını yaşıyorum. Umudumu yitiriyorum. Kaybediyor, silikleşiyorum.
- Yine aynı şeyi yapıyorsun. Senin kafandaki açmazların benzerleri karşına çıkınca neden eli sikinde böbürleniyorsun? Sen de düşünmedin mi aynı şeyleri? Bırak artık yalan söylemeyi de azıcık gerçeklere dön. El mahkum sıra kendine de gelecek.
+ Ben de benzer şeyleri düşündüm. Hatta bir an hayal bile ettim yalan yok. Cesaret edemezdim fakat yine de. Çünkü kişiliğimin ilkelerine sadık kalmak zorundaydım. Yoksa bir daha gerçekten toparlayamazdım kendimi.
- Aferin, şimdi çok güzel toparlıyorsun! Baksana, nefes alış verişin bozuldu, dünyaya ilgin kayboldu, derslere bile istemeye istemeye gidiyorsun ve ders performansın da düştü doğal olarak. Gözlerin gittikçe daha da morardı. Öfkene artık hiç hakim olamıyorsun. Hala içinden dalga geçiyorsun "kesin Arctic monkey dinliyorsundur" diye. Sanane ulan milletin dinlediği müzikten. Sana ne ulan milletin sığlığından, yüzeyselliğinden. Sana ne ulan google entellerinden! Sen misin buraların zaptiyesi!
+ O kadar da ağır gitme. İnsanım ve insanı ilgilendiren her şey beni de ilgilendirir. Ve elbette bir yol çizilecekse bazı tümsekler düzeltilmeliydi. Ama ben ayarını tutturamadım. O ince çizgiyi kaçırdım. Bir daha sevebilir miyim onu bile bilmiyorum.
- Lise arkadaşının dediğini biliyorsun değil mi! Deniz bitti. Okyanus ise bundan sonra hep böyle olacak.
+ Yani?
- Yanisi şu, sadece sevgi temelli ilişkilerde değil, tüm ilişkilerinde benzer bir tabloyla karşılaşacaksın. Yanisi şu benim çirkin yalnızlığım, kafandaki sorunu çözmediğin için oluyor bunlar hep. Yoksa kadının o kadar da suçu yok. Önce bunu kabul edeceksin.
+ Benim sevilmeye hakkım yok mu lan! Sen de mi bana bunu diyeceksin! Ömrünce sevgi görmemiş birine seni seviyorum denilir mi lan! Çıldırtmayın adamı. Kapıları pencereleri kırdırtmayın! Bu kadar yalana dolana ikna olabilir miyim lan! Hep mi birilerinin fantezisini süsleyen ben olacağım! Toplumdan ayrıksı olmanın acısını hep mi yaşayacağım!
- Evet. Kim dedi sana saç uzat diye? Kim dedi sana kitap oku, araştır, öğren diye? Kim dedi sana herkesi gereğinden fazla anlamlarla taşı diye? Kim dedi sana sekste özgür ol diye? Kim dedi sana git komünist ol diye? Ha, yok eğer oldu artık bir kere diyorsan senin meşhur deyiminle konuşayım, sonuna kadar git madem.
+ Ne demek şimdi bu?
- Demek oluyor ki, madem yedin bi bok, devamını getir. Saç mı uzattın? Git küpe de tak. Kitap mı okudun, git okumaya devam et. Komünist mi oldun, git devrim için mücadele et. Özgür seks mi dedin, git özgürce seviş. Hatta o kadar özgür olsun ki azıcık post-modern olsun lütfen!
+ Bu çelişkileri ben de görüyorum. Gel gör ki çözüm bulamıyorum. Karşımdaki beni sevsin istiyorum. Önemsesin. Benimle ilgili şeyler düşünsün. Çünkü gerçekten ihtiyacım var buna. Ama karşımdakinin kafasında bir seks objesi olduğumu düşünmek, beni perde yaptığını düşünmek, beni önemsizleştiriyor. Silikleştiriyor. Anlamsızlaştırıyor. Benim anlamsız olduğum yerde herkes anlamsızdır. Bir anlamım vardı eskiden. İnsanlar bunu görmek zorunda değildi. Nitekim anlamımı kendim belirliyordum. Gelinen noktaya bakar mısın? Türlü fantezilere konu olacak halden öteye geçemiyorum. Şu meseleyi açıklığa kavuşturalım öncelikle. Sevgililiğin toplumsal anlamını dışlayan durumlar beni kesinlikle yorar. O zaman öyle bir tablo çizmeye anlamım kalmaz. Neden sevgili gibi davranayım ki? Gizli olursa mı? Elbette bir vadede gizli saklı şeyleri herkes yaşar. Fakat bunun için de ciddi bir birikim ve samimiyet gerekir. Lan sevdiğim kadın ilk dışarı çıktığında bana "şarjım bitebilir, ben uyuyorum bilgin olsun" diyor. Hem de deliler gibi dans ettiği mekandayken hala. Bu ne samimiyetsizlik ya! Benim yanımdayken az içip, arkadaşlarının yanındayken hızlı içen biri ne kadar samimi olabilir ki bana?
- Çok içerse kontrolünü kaybedebilir. O yüzden senin yanında az içiyordur. Hem az içmesinde ne gibi bir sakınca var ki. Belki de senin yanındayken ayık olmak istiyor.
+ Ya bırak. Mesele bu mu sanki! Ben samimiyetten bahsediyorum. Yalansız, dolansız. Her şeyimi açık ettikten sonra bile hala aynı martavallar okunuyor. Ben samimiyet arıyorum. Ben karşılıklı dürüstlük istiyorum. İlkeli ve anlamlı bir ilişki. İlk gittiğinin üzerinden ikinci EY olayımızda yine bir tartışmamız oldu. Fakat yine de dikkat etti. Sonraki if meselesinde de tüm dikkatim onun üzerindeydi. Benimle olmaya çalışıyordu. Kafasında uzun süreli bir ilişki ihtimali olarak vardım hala. Ardından sonun başlangıcı balo sonrası yaşananlarla başladı ilk. O gece ve sabahı her şeyi daha da hızlanırdı. Bana gitme dedi iki gün sonraki kavgada. Bir kere de gitme. Seni seviyorum dedi. Gitmedim. En büyük hatam oydu. Gitmeliydim. Çünkü öyle birisi sana gitme diyorsa kibri ve egosu büyük zarar görmüştür. Etti mi iki. Rakı masasında da bir iki ince ayar yedin. Üstüne senin yetiştirme yurdu muhabbetin. Üstüne pırlanta tartışması ve pahalı mekan tartışması da binince ben onun gözünde artık yoktum. Şu anki mutsuzluğu da genel geçer bir hal. O da geçecek biliyorsun. Geçsin de zaten. O mutlu olursa ben de mutlu olurum. İnsanlara yaranı göstermeyeceksin. Asla. Öyle bir çiğnerler ki. Anlayamazsın. Sonra senin karşına geçip "ama dans etmeme sen izin veriyorsn, kaldıramayacaksan izin verme" diyebiliyor. Neden izin verildiği asla sorgulanmadan hem de. Yok ya, ben bu dünyayı anlayamayacağım. Artık umutsuzluklardan umutsuzluk beğen. Böyle durum, olay ve kişilerle de sadece yatakta muhatap ol. Bitti gitti her şey. Sevgi yalanları uydurmaya da hiç gerek yok. Bırak artık. Rüya bitti. Deniz bitti... Okyanus ise hep aynı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...