Hayır, cidden merak ediyorum, neyin açıklamasını bekliyorsun ki? Sana ne desem seni ikna edecek? Ya da sözlerim nasıl bir anlama gelecek? Sen benden ne bekliyorsun tam olarak? Nasıl bir açıklama mesela? Neden bittiğini mi açıklamamı istiyorsun? Bunu gerçekten bilmiyorsun değil mi? Gerçekten bilmiyorsun.
Her şeye yüzeysel yaklaşmadığını biliyorum. Meseleleri daima teknikleştirerek algılamaya çalıştığını, sebep - sonuç ilişkisini araçsallaştırdığını, profesyonel bir bakış altında değerlendirmeler yaptığını, beni de bu bağlamda ele aldığını biliyorum. Bu seni sığ yapmaz kesinlikle. Hatta senin gözünde yeterince emek harcanmıştır tarafından. Evlere taşınılmış, gece gündüze katılmış, olan şeyler oldurulmamış, oldurulmayan şeyler olunmuş, filmler izlenmiş, gece sevişleri renklendirilmiş, sabahlar aydınlanmış, icabında bazı problemli yanlara katlanılmış, etek boyu uzatılıp dekolteler azaltılmış, çevrimiçi zamanlar ayarlanmış ve hatta web bile kullanılmaktan vazgeçilmiş, hakimlikten vazgeçilmiş, asosyalleşilmiş, hiç bir erkekle görüşülmemiş, ev kapatılmış ve komple yanyana gelinmiş, her gün 2 saat yol gidilmiş, dolmuşa binilmiş, sabahları her geç kalındığında taksiye binilmiş, sürekli geç kalmalara rağmen evde kalmada ısrarcı olunmuş, her seferinde sevecen sevecen karşılanmış, yanaklar öpücüklerle allanmış, boyunlar ellerle sarmalanmış, yataklar terlerle ıslanmış, terlikler banyoda kalmış, havlular balkona asılmış, kedinin kumu değiştirilmiş, akşamına yemek bile yapılmış, gerekirse üç saat harcanıp tüm ev pırıl pırıl edilmiş. Tüm bunlar varken nasıl sorun olabilir ki senden yana?
Dahası da var, sürekli canın mı sıkkın soruları sorulmuş, acaba problem var mı diye düşünülmüş, konuşulmuş, gerekirse dert ortağı olunmuş, ağlanıp zırlanmış, sızlanmalar ve şikayetler layıkıyla dinlenip baş tacı edilmiş. Bunca şeye rağmen, hala neyin sorunu?
Daha? Daha çok. Her gün işyerinde telefon mesaisi yapılmış, her gün aranıp konuşulmuş, gidilen her yerde açıklamalar yapılmış, arada küçük sorunlar yaşanmış, daha neyin sorunu? Her surat asıldığında üzünülmüş, her gülüşe ortak olunup gülünülmüş, hiç yalnız bırakılmamış, hep gözlenip kollanmış, kem gözlerden korunmuş, yanında güzel olmak için epilasyonlara gidilmiş, tırnaklara pedikür yapılmış, saçlar güzelce taranmış, güzel kıyafetler bulunup giyilmiş, her şey şahane ilerlemiş.
Değil mi ama, insan haklı olarak soruyor, bunca harcanan güzel emeğe rağmen hala neden?
Açıklama bekleniyor ha. Açıklama bekleniyor. Benden açıklama bekleme, yapmayacağım. Gözlerimden anlamadıysan, bir iki gün sakinleştireyim, unutur nasılsa diyerek meselelerin üzerine yatarken anlamış olmalısın. Yine mi anlamadın? Eve yorgun gelinip uyunmasından anlamış olmalısın. Onu da mı kaçırdın, gün içindeki diyaloglarımızı inceleyerek anlamış olmalısın. Eğer o da yetmediyse hayatı, hayata değen şeyleri, güzellikleri ya da çirkinlikleri neden senle paylaşmadığımdan anlamış olmalısın. Ha pardon, burası sıkıntılı, sana göre ben çok fazla şey paylaşıyorum seninle.
Anlayamadın mı hala? Hala mı açıklamaya ihtiyacın var? O zaman gece yarılarında yataktan çıkıp turlamalarıma bir bak. Ha pardon bunu bilmiyorsun. Hiç şahit olmadın. O zaman neden günde iki saat yürüdüğüme bak anlarsın belki. Ha tabii bunu da bilmiyorsun. Kalbimin atışlarını dinlesen yine anlarsın. Fakat ondan da haberin yok. Nefes alışlarımın verişlerimden sık olduğunu gözlemler öğrenirsin. Fakat bunu da görmüyorsun. Bir ipucu daha, beni neyin sürekli hüzünlere boğduğunu düşün. Ama düşünemiyorsun değil mi? Kendi kariyer planlarından ve kişisel bakımından geriye düşünecek bir vakit kalmıyor sana, sen de haklısın.
Mesajlaşmayı sevmiyorum demenle düğüm bağlandı. Çok zamanımı yiyorsun ile pekişti. Sürekli geç kalıyorum ile sabahları kalkamıyorum'un engelleyicisi olan akşam karın ağrıları senin imdatın oldu. Ayaklarının üşümesi ile üşütmüş olman seni erken yatmaya zorlarken, bedeninde beğenmediğin yerleri öne sürerek dekolteyi tariflemen şahane bir savunmaydı. Tam avukat işi. Mesela sen geç çıkmak istediğinde son dakikada iş kilitleniyor sana. Nedense ben bunları sezebiliyorum. Benimle az konuşmak istediğinde çok yoğun oluyorsun. Mesajlaşmak istemediğinde(ki istediğin zamanlar epey az) henüz ağzımı açmadan yapıştıyorsun "aşırı yoğun iş" hikayesini. O zaman her şey duruluyor.
Mesela ideoloji meselesinde de tuhafsın. Milyonlarca insanı katletmiş bir vahşinin aptalca bir filmi var. Faşist eski sevgilinle izlemişsin. Hitler'cinin yanında iken belli ki rahatsız olmamışsın bu durumdan. hiç üzerine düşünmeden getirip benim önüme koyuyorsun. Burada çok fazla sorun var. Hem filmi eski sevgilinle izlerken keyif almış olmanı anımsatması bir tarafa, demek ki nazinin yanında nazi dostu, komünistin yanında komünist dostu oluyorsun. Dicrurus Adsimilis! Gerilmiş olmam tek başına bundan da değil, senin filme iyi film, nazileri eleştiren film falan gibi yorumların da elbette etkiliydi. Hitler'i son derece sempatik ve zararsız bir şapşik gibi gösteren sahnelerde gerilirken en son geldiğim aşamada filmi kapatmanı istememle gerilimim zirve yaptı. Ve hop drama queen geldi. Aferin. Buradaki gerilimler, bakışlar, itirazlar zaten hep performansın bir parçasıyken yaşanıyor. Karşımıza ancak bu zamanlarda çıkıyor. Drama queen!
Sen hala neyin açıklamasını bekliyorsun ki? Anlamak için o kadar ipucu verdim. Zamanında da vermiştim. Sana yapacağım açıklamalar zamanında mesai olarak algıladığın, canını sıkan, arkadaşlarınla geyiğe tercih ettiğin, belki de saatlerce facebook gezmeye ya da ne bileyim satranç oynamaya tercih ettiğin o zamanlarda yapacağım açıklamalar olacaktı. Gün içerisinde seninle paylaştığım şarkıda, şiirde, fotoğrafta olacaktı o açıklamalar. Sen, gece birlikte geçirdiğimiz uyanık bir iki saati görüşmeye, sevgili olmaya yeter addettiğin için gündüzlerini benimle renklendirmekten imtina ettiğin için göremedin sanırım o açıklamaları.
Benden açıklama istiyorsun hala. Suyuma giderken duyacağın şeyler neyse, onlar benim açıklamalarım. Geçiştirirken işiteceğin sözler nelerse onlardır. Bir tartışmada sana en ufak bir itiraz sonrası celallendiğinde engellediğin neyse oradaydı açıklamalar. Son derece saldırgan olup sana ilişildiğinde unuttuğun neyse oydu açıklamalar. Her yaptığın kabalığın ve hödüklüğün altında ezilen kişiliğimde saklı kaldı açıklamalar. Sürekli kendini benden uzak tutacak, seni ve aşkı yaşamamı sürekli kısıtlayacak ve salt seninle ilgili planlardaydı benim açıklamalar.
Anlamadığım şeylerde karşılaştığım tepkilerin etkileriydi açıklamalar. Despot olduğumda açıklayamadıklarım nasıl beni despot diye nitelemekten geri kalmıyorsa hanzo olduğumda açıklayamadıklarım da beni hanzo diye nitelemekten geri kalmıyordu. Aynı şey fiziksel tuhaflık, giyim kuşam, hayata bakış açısı, enayilik, abaza, özgürlük düşmanı ya da kaba saba bir kadın düşmanı olduğumda geçerliydi. Enayilik zaten en bittiğim tanımdı. O kadar enayiyim ki, sana neden açıklama yapmayacağımı anlatmak için açıklama yapmaktan daha zor bir işe kalkıştım. Açıklama yapsaydım daha iyiydi.
Açıklamaları yine de sen daha iyi bulursun. Günde elli tane farklı şeyle uğraşıp elli işle ilgilenip benim derdim olduğunu anlamana rağmen kolaycılığa terkedip, mesai olarak görmekte ısrar ettiğinde kaçırmıştın. O anları düşünürsen edinmiş olacaksın açıklamaları. Sana beni dinlemediğin, beni izlemediğin, beni incelemediğin, kendinden bana hiç zaman bırakmadığın, kedini sever gibi sevdiğin, sadece yanyana aynı yatakta olmanın yeterli olduğunu zannettiğin, itirazlarımı anlamsızlaştırdığın zaman yapacağım açılkamalar neyse bunlar da onlar olacaktı. Zamanında bunların hiç birini önemsemeyip, dinlemeye değer bulmadığın için muhtemelen şimdi yapacağım açıklamaları da dinlemiş olmayacaksın. Umurunda olmayacak. Ben bir basamağım sadece. Hepsi bu.
Sürekli sıkılma muhabbetini boşa açmadığına emindim. İşte sırrını çözdüm işin. Beni aklında ve yüreğinde nereye koyduğunu artık biliyorum. Fakat yine de bu mektubu sana vermeyeceğim. Sonsuza dek burada kalacak. Okumayacağına olan derin inancımla rahat rahat yazıyorum. Ne de olsa buranın adını bile hatırlamıyorsun. Ne kadar zorlarsan zorla, mümkün değil. Burayı okumayacaksın. İşte hüznümün en kötü, en pis fakat en yaralayıcı noktalarından birisi. O kadar ilgisizsin ki. Senin için Serenay Sarıkaya'nın üzerine ne giydiği, benim filanca konuda ne hissettiğimden hep önemliydi. Senin için magazin dünyası benim küçük dünyamdan daha renkli, daha çekiciydi. İşine, magazin aşkına, ofis dedikodularına olan düşkünlüğün ve oralara harcadığın mesainin yüzde onu bile kurtarabilirdi bu ilişkiyi.
Şimdi ben ne mi yapacağım? Elbette ayrılığı getiren sonu yazmaktan kaçınacağım. Bu ilişkiyi sen bitireceksin. Bu ilişki kavgasız gürültüsüz bitecek. Sen ne olduğunu bilmene rağmen anlamamış ayağına yatacak, çok zorlanırsan "ruh hastası bu adam" diyecek, fakat senden nasıl gün be gün uzaklaştığımı, sessizleştiğimi sessizliğinle onaylayacak ve bizi sona götüreceksin. Her itirazıma psikolojik bozuklukları öne sürerek itiraz edecek, flörtöz tavırları sorguladığım için ruh hastasına dönen bedenime ve ruhuma olan nefretinle bana yeniden "seninle sevişmiyorum, sana kendimi siktirtiyorum" samimi itiraflarında bulunacak, kupkuru bir halde canın yanmasına rağmen beni geçiştirerek sevişme ve boşalma taklidi yapacak, sevmek adına hiç bir şey yapmayıp, geceleri sarılıp seni seviyorum tekrarlarına girişecek, her gittiğin yerde tekmil verecek, her konuştuğumda beni susturacak ve yeni krizlere gireceksin. Bu sayede bir iki ay sonra birden bire artık sona geldiğimizi ikimiz de hissedecek ve bu ilişkiyi bitireceğiz. Çünkü senin gündemindeki tazeliğini yitirmiş bir aşkın senle bir işi kalmamış olacak. Sessizce ayrılacağız seninle. Kimse açıklama yapmayacak. O yüzden sana hiç bir açıklama hazırlamıyorum. Bu, sana yaptığım açıklamalar değil, içimi döktüğüm iddialarımdır. O saatten sonra da bana atfettiğin tüm suçlar ortadan kalkmış, yenileri eklenmemiş olacak. Artık rahatlıkla istediğin boy etek giyebilecek, istediğin kadar dekolte yapacak, istediğin gibi makyajlanacak, istediğin kadar geç çıkılacak, istediğin kadar sabahlanacak, sanki ben bunlara karşıymışım gibi davranılacak.
Başka ne yapılacak? İstediğinle flörtleşilecek, istediğin yaşlıyla oturulacak, istediğin cinsel fanteziler gerçekleştirilecek, istediğin her tür kariyer yapılacak, istediğin her şey senin tarafından ve sadece seninle gerçekleştirilebilecek. Artık özgür bir kadın olacaksın. Özgürlüğün düşmanı, despot, yıkıcı, hanzo, enayi, sıkıcı, sadece siken, çirkin el ayaklı, kokulu, kıllı, maymun kılıklı, didaktik, gerizekalı, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, drama queen, sıkılgan ve aklımıza gelebilecek bilimum haşeretten kurtulmuş olacaksın. Artık kendi kurtarılmış bölgende de bunu okuyacak halin yok ya. İşte bu yüzden yazdım bunları.
Sana değil, sadece kendime.
Yok sana açıklama falan.
Dinlemediğin neyse, oradaydı.
Her şeye yüzeysel yaklaşmadığını biliyorum. Meseleleri daima teknikleştirerek algılamaya çalıştığını, sebep - sonuç ilişkisini araçsallaştırdığını, profesyonel bir bakış altında değerlendirmeler yaptığını, beni de bu bağlamda ele aldığını biliyorum. Bu seni sığ yapmaz kesinlikle. Hatta senin gözünde yeterince emek harcanmıştır tarafından. Evlere taşınılmış, gece gündüze katılmış, olan şeyler oldurulmamış, oldurulmayan şeyler olunmuş, filmler izlenmiş, gece sevişleri renklendirilmiş, sabahlar aydınlanmış, icabında bazı problemli yanlara katlanılmış, etek boyu uzatılıp dekolteler azaltılmış, çevrimiçi zamanlar ayarlanmış ve hatta web bile kullanılmaktan vazgeçilmiş, hakimlikten vazgeçilmiş, asosyalleşilmiş, hiç bir erkekle görüşülmemiş, ev kapatılmış ve komple yanyana gelinmiş, her gün 2 saat yol gidilmiş, dolmuşa binilmiş, sabahları her geç kalındığında taksiye binilmiş, sürekli geç kalmalara rağmen evde kalmada ısrarcı olunmuş, her seferinde sevecen sevecen karşılanmış, yanaklar öpücüklerle allanmış, boyunlar ellerle sarmalanmış, yataklar terlerle ıslanmış, terlikler banyoda kalmış, havlular balkona asılmış, kedinin kumu değiştirilmiş, akşamına yemek bile yapılmış, gerekirse üç saat harcanıp tüm ev pırıl pırıl edilmiş. Tüm bunlar varken nasıl sorun olabilir ki senden yana?
Dahası da var, sürekli canın mı sıkkın soruları sorulmuş, acaba problem var mı diye düşünülmüş, konuşulmuş, gerekirse dert ortağı olunmuş, ağlanıp zırlanmış, sızlanmalar ve şikayetler layıkıyla dinlenip baş tacı edilmiş. Bunca şeye rağmen, hala neyin sorunu?
Daha? Daha çok. Her gün işyerinde telefon mesaisi yapılmış, her gün aranıp konuşulmuş, gidilen her yerde açıklamalar yapılmış, arada küçük sorunlar yaşanmış, daha neyin sorunu? Her surat asıldığında üzünülmüş, her gülüşe ortak olunup gülünülmüş, hiç yalnız bırakılmamış, hep gözlenip kollanmış, kem gözlerden korunmuş, yanında güzel olmak için epilasyonlara gidilmiş, tırnaklara pedikür yapılmış, saçlar güzelce taranmış, güzel kıyafetler bulunup giyilmiş, her şey şahane ilerlemiş.
Değil mi ama, insan haklı olarak soruyor, bunca harcanan güzel emeğe rağmen hala neden?
Açıklama bekleniyor ha. Açıklama bekleniyor. Benden açıklama bekleme, yapmayacağım. Gözlerimden anlamadıysan, bir iki gün sakinleştireyim, unutur nasılsa diyerek meselelerin üzerine yatarken anlamış olmalısın. Yine mi anlamadın? Eve yorgun gelinip uyunmasından anlamış olmalısın. Onu da mı kaçırdın, gün içindeki diyaloglarımızı inceleyerek anlamış olmalısın. Eğer o da yetmediyse hayatı, hayata değen şeyleri, güzellikleri ya da çirkinlikleri neden senle paylaşmadığımdan anlamış olmalısın. Ha pardon, burası sıkıntılı, sana göre ben çok fazla şey paylaşıyorum seninle.
Anlayamadın mı hala? Hala mı açıklamaya ihtiyacın var? O zaman gece yarılarında yataktan çıkıp turlamalarıma bir bak. Ha pardon bunu bilmiyorsun. Hiç şahit olmadın. O zaman neden günde iki saat yürüdüğüme bak anlarsın belki. Ha tabii bunu da bilmiyorsun. Kalbimin atışlarını dinlesen yine anlarsın. Fakat ondan da haberin yok. Nefes alışlarımın verişlerimden sık olduğunu gözlemler öğrenirsin. Fakat bunu da görmüyorsun. Bir ipucu daha, beni neyin sürekli hüzünlere boğduğunu düşün. Ama düşünemiyorsun değil mi? Kendi kariyer planlarından ve kişisel bakımından geriye düşünecek bir vakit kalmıyor sana, sen de haklısın.
Mesajlaşmayı sevmiyorum demenle düğüm bağlandı. Çok zamanımı yiyorsun ile pekişti. Sürekli geç kalıyorum ile sabahları kalkamıyorum'un engelleyicisi olan akşam karın ağrıları senin imdatın oldu. Ayaklarının üşümesi ile üşütmüş olman seni erken yatmaya zorlarken, bedeninde beğenmediğin yerleri öne sürerek dekolteyi tariflemen şahane bir savunmaydı. Tam avukat işi. Mesela sen geç çıkmak istediğinde son dakikada iş kilitleniyor sana. Nedense ben bunları sezebiliyorum. Benimle az konuşmak istediğinde çok yoğun oluyorsun. Mesajlaşmak istemediğinde(ki istediğin zamanlar epey az) henüz ağzımı açmadan yapıştıyorsun "aşırı yoğun iş" hikayesini. O zaman her şey duruluyor.
Mesela ideoloji meselesinde de tuhafsın. Milyonlarca insanı katletmiş bir vahşinin aptalca bir filmi var. Faşist eski sevgilinle izlemişsin. Hitler'cinin yanında iken belli ki rahatsız olmamışsın bu durumdan. hiç üzerine düşünmeden getirip benim önüme koyuyorsun. Burada çok fazla sorun var. Hem filmi eski sevgilinle izlerken keyif almış olmanı anımsatması bir tarafa, demek ki nazinin yanında nazi dostu, komünistin yanında komünist dostu oluyorsun. Dicrurus Adsimilis! Gerilmiş olmam tek başına bundan da değil, senin filme iyi film, nazileri eleştiren film falan gibi yorumların da elbette etkiliydi. Hitler'i son derece sempatik ve zararsız bir şapşik gibi gösteren sahnelerde gerilirken en son geldiğim aşamada filmi kapatmanı istememle gerilimim zirve yaptı. Ve hop drama queen geldi. Aferin. Buradaki gerilimler, bakışlar, itirazlar zaten hep performansın bir parçasıyken yaşanıyor. Karşımıza ancak bu zamanlarda çıkıyor. Drama queen!
Sen hala neyin açıklamasını bekliyorsun ki? Anlamak için o kadar ipucu verdim. Zamanında da vermiştim. Sana yapacağım açıklamalar zamanında mesai olarak algıladığın, canını sıkan, arkadaşlarınla geyiğe tercih ettiğin, belki de saatlerce facebook gezmeye ya da ne bileyim satranç oynamaya tercih ettiğin o zamanlarda yapacağım açıklamalar olacaktı. Gün içerisinde seninle paylaştığım şarkıda, şiirde, fotoğrafta olacaktı o açıklamalar. Sen, gece birlikte geçirdiğimiz uyanık bir iki saati görüşmeye, sevgili olmaya yeter addettiğin için gündüzlerini benimle renklendirmekten imtina ettiğin için göremedin sanırım o açıklamaları.
Benden açıklama istiyorsun hala. Suyuma giderken duyacağın şeyler neyse, onlar benim açıklamalarım. Geçiştirirken işiteceğin sözler nelerse onlardır. Bir tartışmada sana en ufak bir itiraz sonrası celallendiğinde engellediğin neyse oradaydı açıklamalar. Son derece saldırgan olup sana ilişildiğinde unuttuğun neyse oydu açıklamalar. Her yaptığın kabalığın ve hödüklüğün altında ezilen kişiliğimde saklı kaldı açıklamalar. Sürekli kendini benden uzak tutacak, seni ve aşkı yaşamamı sürekli kısıtlayacak ve salt seninle ilgili planlardaydı benim açıklamalar.
Anlamadığım şeylerde karşılaştığım tepkilerin etkileriydi açıklamalar. Despot olduğumda açıklayamadıklarım nasıl beni despot diye nitelemekten geri kalmıyorsa hanzo olduğumda açıklayamadıklarım da beni hanzo diye nitelemekten geri kalmıyordu. Aynı şey fiziksel tuhaflık, giyim kuşam, hayata bakış açısı, enayilik, abaza, özgürlük düşmanı ya da kaba saba bir kadın düşmanı olduğumda geçerliydi. Enayilik zaten en bittiğim tanımdı. O kadar enayiyim ki, sana neden açıklama yapmayacağımı anlatmak için açıklama yapmaktan daha zor bir işe kalkıştım. Açıklama yapsaydım daha iyiydi.
Açıklamaları yine de sen daha iyi bulursun. Günde elli tane farklı şeyle uğraşıp elli işle ilgilenip benim derdim olduğunu anlamana rağmen kolaycılığa terkedip, mesai olarak görmekte ısrar ettiğinde kaçırmıştın. O anları düşünürsen edinmiş olacaksın açıklamaları. Sana beni dinlemediğin, beni izlemediğin, beni incelemediğin, kendinden bana hiç zaman bırakmadığın, kedini sever gibi sevdiğin, sadece yanyana aynı yatakta olmanın yeterli olduğunu zannettiğin, itirazlarımı anlamsızlaştırdığın zaman yapacağım açılkamalar neyse bunlar da onlar olacaktı. Zamanında bunların hiç birini önemsemeyip, dinlemeye değer bulmadığın için muhtemelen şimdi yapacağım açıklamaları da dinlemiş olmayacaksın. Umurunda olmayacak. Ben bir basamağım sadece. Hepsi bu.
Sürekli sıkılma muhabbetini boşa açmadığına emindim. İşte sırrını çözdüm işin. Beni aklında ve yüreğinde nereye koyduğunu artık biliyorum. Fakat yine de bu mektubu sana vermeyeceğim. Sonsuza dek burada kalacak. Okumayacağına olan derin inancımla rahat rahat yazıyorum. Ne de olsa buranın adını bile hatırlamıyorsun. Ne kadar zorlarsan zorla, mümkün değil. Burayı okumayacaksın. İşte hüznümün en kötü, en pis fakat en yaralayıcı noktalarından birisi. O kadar ilgisizsin ki. Senin için Serenay Sarıkaya'nın üzerine ne giydiği, benim filanca konuda ne hissettiğimden hep önemliydi. Senin için magazin dünyası benim küçük dünyamdan daha renkli, daha çekiciydi. İşine, magazin aşkına, ofis dedikodularına olan düşkünlüğün ve oralara harcadığın mesainin yüzde onu bile kurtarabilirdi bu ilişkiyi.
Şimdi ben ne mi yapacağım? Elbette ayrılığı getiren sonu yazmaktan kaçınacağım. Bu ilişkiyi sen bitireceksin. Bu ilişki kavgasız gürültüsüz bitecek. Sen ne olduğunu bilmene rağmen anlamamış ayağına yatacak, çok zorlanırsan "ruh hastası bu adam" diyecek, fakat senden nasıl gün be gün uzaklaştığımı, sessizleştiğimi sessizliğinle onaylayacak ve bizi sona götüreceksin. Her itirazıma psikolojik bozuklukları öne sürerek itiraz edecek, flörtöz tavırları sorguladığım için ruh hastasına dönen bedenime ve ruhuma olan nefretinle bana yeniden "seninle sevişmiyorum, sana kendimi siktirtiyorum" samimi itiraflarında bulunacak, kupkuru bir halde canın yanmasına rağmen beni geçiştirerek sevişme ve boşalma taklidi yapacak, sevmek adına hiç bir şey yapmayıp, geceleri sarılıp seni seviyorum tekrarlarına girişecek, her gittiğin yerde tekmil verecek, her konuştuğumda beni susturacak ve yeni krizlere gireceksin. Bu sayede bir iki ay sonra birden bire artık sona geldiğimizi ikimiz de hissedecek ve bu ilişkiyi bitireceğiz. Çünkü senin gündemindeki tazeliğini yitirmiş bir aşkın senle bir işi kalmamış olacak. Sessizce ayrılacağız seninle. Kimse açıklama yapmayacak. O yüzden sana hiç bir açıklama hazırlamıyorum. Bu, sana yaptığım açıklamalar değil, içimi döktüğüm iddialarımdır. O saatten sonra da bana atfettiğin tüm suçlar ortadan kalkmış, yenileri eklenmemiş olacak. Artık rahatlıkla istediğin boy etek giyebilecek, istediğin kadar dekolte yapacak, istediğin gibi makyajlanacak, istediğin kadar geç çıkılacak, istediğin kadar sabahlanacak, sanki ben bunlara karşıymışım gibi davranılacak.
Başka ne yapılacak? İstediğinle flörtleşilecek, istediğin yaşlıyla oturulacak, istediğin cinsel fanteziler gerçekleştirilecek, istediğin her tür kariyer yapılacak, istediğin her şey senin tarafından ve sadece seninle gerçekleştirilebilecek. Artık özgür bir kadın olacaksın. Özgürlüğün düşmanı, despot, yıkıcı, hanzo, enayi, sıkıcı, sadece siken, çirkin el ayaklı, kokulu, kıllı, maymun kılıklı, didaktik, gerizekalı, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, drama queen, sıkılgan ve aklımıza gelebilecek bilimum haşeretten kurtulmuş olacaksın. Artık kendi kurtarılmış bölgende de bunu okuyacak halin yok ya. İşte bu yüzden yazdım bunları.
Sana değil, sadece kendime.
Yok sana açıklama falan.
Dinlemediğin neyse, oradaydı.
Yorumlar
Yorum Gönder