Ana içeriğe atla

“Şehir hayatı muhafazakârlığı kaldırmıyor”

Köyde imam, kentte komünist
 
BAYRAM ULUAD

Ordu’nun Ünye ilçesinin Çiğdem köyünden, 1932 doğumlu, 34 yaşına kadar köyde imamlık yapmış ve 34’ünden bu yana bir komünist olarak yaşamış İbrahim Çayır’la görüşme yaptık. İbrahim Çayır, Komünist Parti Ankara İl örgütünde örgütlü mücadelesine devam etmektedir. Ayrıca 2009 ve 2014 seçimlerinde Türkiye Komünist Partisinin Ordu Belediye Meclis üyeliği adayıydı.
Ne zaman başladın imamlığa ve ne kadar süre yaptın?
18 yaşındayken köyde imam kalmamıştı. Ben de Arapça biliyordum ve bana “dışarıdan imam getirtmeyelim gel sen imam ol” dediler. Ben de köylünün tarlama bakması karşılığında, köylüden tek kuruş para almadan imamlık yapmaya başladım.
 
İmamlığın süresince nasıl vaazlar verdin ve unutamayacağın bir anın var mı?Ben imamlığım süresince hiç Kuran’dan vaaz vermedim. Çünkü insanların anlayacağı şeyler söylemek gerekiyordu. Ben de sürekli bazı sureleri ve ayetleri referans göstererek insanları paylaşmaya, dayanışmaya ve yardımlaşmaya sevk edecek vaazlar verdim. Hiç unutamayacağım bir anım da muska yazma hikâyemdir. Eski hocamın hanımı Gülizar Teyze bana ikide bir gelip “oğlum baş ağrımdan duramıyorum bir muska yaz da iyileştir beni” diyordu. Ben ne yapacağımı bilemedim ve sonunda bir dua buldum kitaplıkta. İki kâğıda bunu yazdım. Birini yedi kat muşambaya sardım. Muska yaptım. Bunu yazmanın içine koy dedim. Diğerini de kadına “bu kâğıdın yazıları çıkana kadar yıka ve suyunu iç” diyerek verdim.
 
Geleneksel bir yöntem mi biliyordun bunu yaparken?
Ne gelenekseli, kadının çaresizliğini kırar belki diye uydurdum. Ama kadın iyileştiğini söyleyerek bana ölene kadar dua etti. Otuz dördüne(yaş) kadar imamlık yaptım bizim köyde.
 
Peki, 34’ünden sonra ne oldu?
Köyde bazı olaylar oldu ve Ankara’ya yerleşmek zorunda kaldım. Beş çocuk, hanım ve ben. Sürekli amelelik yaptım. İnşaatta, çay ocağında, Maliye Bakanlığı’nda garson olarak, Elbistan’daki baraj inşaatında çalıştım.
Çalıştığım işlerde haksızlıklara karşı çıktığım için sürekli, her yerde bana komünist diye küfrediyorlardı. Artık dayanamayarak “Komünistim ulan, var mı!” diyerek bir adamın üzerine atladım. Bıçağı adamın boğazına dayadım ve iki devrimci genç beni engelledi. Onlardan biri Hüseyin’di. (Hikâyenin gidişatından bu kişinin Hüseyin İnan olduğu anlaşılıyor. Söz Hüseyin İnan’a gelince eşinin ve kendisinin gözleri doldu.)
 
Dönüm noktası bu oldu herhalde…
Evet, öyle oldu. Bana önce okuma yazmayı öğrettiler ve sonra sürekli kitap getirdiler. Bir Ramazan Bayramında Hüseyin ve arkadaşları bize geldiler. Ondan sonra bir de onu mahkemeye götürürlerken gördüm. Bağırdım ama arkadaşlarım ‘asker bizi tarar’ diye korkup ağzımı kapattı. Hüseyin’i astıklarında günlerce ağlamış, selamımı görmemesine sebep oldukları için arkadaşlarıma küsmüştüm…
 
Senin döneminde İmam Hatip Liseleri ne haldeydi?
Ne lisesi, tek tük vardı ve öğrencisi bile yoktu. Ben son on yıla kadar bir tane İmam Hatip Lisesi görmemiştim. Şimdi her yer İmam Hatip olmuş. Yetiştirdikleri öğrenciler ne insanlığı ne de İslam’ı biliyor. Bu sistem gerçek Müslümanları da saptırır.
 
Sosyalist Türkiye’de İmam Hatip Liseleri olmalı mı?
Kesinlikle olmamalı. İnsanların İslam’dan önce insanlığı öğrenmeye ihtiyacı var.
 
Ama o zaman camilerdeki imamlar nereden yetişecek?
Yetişmesin. Benimki gibi gönüllü olan biri olursa gider o yapar. Zaten herkes aileden dini bilerek yetişiyor. Boşuna maval okumasınlar. Bu din ile ilgili bir şey değildir. Bu tamamen politik bir mesele.
 
E camide imam olmazsa tarikatlar örgütlenme çalışması yaparlar.
Yıllarca bizim camiler boştu da neden yapamadılar!
İmamken Kuran kursu verdin mi?
Evet.
 
Görüşüyor musun öğrencilerinle, senin komünist olduğunu öğrenince nasıl tepki veriyorlar?
Hayır, uzun zamandır görüşmüyorum. Ama onlardan iki tanesinin imamlık yaptığını biliyorum. Beni hala severler. Çünkü onlara önce insanlığı anlattım.
 
Komünist olmaya başladığın sıralarda etkilendiğin aydınlar, kişiler, olaylar ya da kitaplar oldu mu?Elbette oldu. Ama beni komünistliğe götüren süreç işçiliğimle başladı. Kente gelmişsin ve ekmek parası için çalışmak zorundasın. Okuma-yazmayı bilmediğin için de amelelikten başka şansın yok. O kadar yoğun çalışıyordum ki bir yerden sonra artık dini filan düşünmüyorsun. Tek düşüncen eve götüreceğin ekmek oluyor. E onu da senden çalmaya kalkıp sana din iman diyorlarsa komünist olmaktan başka yol kalmıyor adama. Çok sonraları(SİP üyesi olduktan sonra) Turan Dursun’u duydum ve beni o da çok etkiledi.
 
Son olarak eklemek istediğin bir şeyler var mı?
Buradan özellikle gençlerimize seslenmek istiyorum. Aklınızı çalıştırın. Önce insanlığınızı koruyun, sonra aklınızı. Ondan sonra Müslüman mı olmak istersin, Hıristiyan mı, ateist mi sen karar ver. Ama önce bunlar gelmeli. Ben 50’sinde komünist oldum. 1994’te SİP ile tanıştım ve 1996’da da üye oldum. Ölene kadar da komünist kalacağım. Öyle ölürsem kendi cennetimi bulacağım… Teşekkürler…

Cemal ağabeyi hiç unutmayacağım –
Maliye’deyken bir greve katılmıştın yanlış hatırlamıyorsam.
Hayır, grevi ben örgütlemiştim. Tam iki ay boyunca geçici işçiliği protesto edip kalıcı işçi olmak için 28 kişi başladık. En sonunda beni işten attılar ama diğer işçiler daha rahat çalışmaya başlamıştı. Benim en büyük avantajım da Cemal Süreya’ydı.
Sevilen bir şairdir…
Şair mair bilmem, ama dünyanın en harika adamıydı. Maliye Bakanlığı’nda Tetkik Kurulu Başkanıydı. Sürekli beni ve birkaç kişiyi odasına çağırıp sosyalizmi anlatırdı. Çok işçi dostuydu. Grev sürecinde de epey yardım etmişti sendikamıza.(DİSK Oleyis) Işıklar içinde yatsın. Onu ömrüm boyunca hiç unutmayacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...