Ana içeriğe atla

Tarihin kötü tekerrürü: kör topal olsa da...

Yıllar önceydi. Hafızam kötü, bağışlayın beni. O yüzden yıllar önceydi diyorum. Bir sabah uyandık, güzelim ülkem operasyon mahalline dönmüştü. Yurdun her yerinde kazılar yapılıyor, planlar 'deşifre' ediliyor, senaryolar soruşturuluyor, selam verdiği için insanlar gözaltına alınıyor ve tutuklanıyordu. Haklarında hüküm verilmemiş olmasına rağmen uzun yıllar tutuklu kalınıyordu. Bunlar da yetmemiş gibi bavulcular üşüşüyordu ortalığa. Bir 'adam' elinde içi belge dolu ve nereden geldiği belli olmayan bir büyük boy bavulla emniyetin yolunu tutmuştu. Belki de operasyonlardan sonra tatile gitmiştir aynı bavulla.
Her neyse.

Gazeteciler patır patır ya gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyordu. Tarafsız olduğunu iddia eden Milliyet gazetesi o dönemde arka arkaya savcılardan aldığı bilgilerden haberler yapıyor, senaryoları bir bir 'ifşa' ediyordu. Neydi, tarafsız habercilikti. Delilleri sahte, iddianamesi copy-paste, sanıkları düzmece, tanıkları süzmece olan bir operasyon silsilesiyle ortalık çalkalanıyordu. İddianamelerdeki gerzekçe konuşmalar delil gösterilerek, sanki dünya yıkılırcasına bir ciddiyet ve mübalağayla, haberler yapılıyordu Milliyet gazetesinde. Hürriyet gazetesinde çalışan Soner Yalçın tutuklanıyordu, Hürriyet görmeyen, Milliyet duymayan, Doğan medyası da bil cümle söylemeyeni oynuyordu. Hatırlıyorsunuzdur işte, konuşturmayın adamı. Operasyonu yapan kim? AKP ile koalisyon yapan cemaat. Yani iktidar. Milliyet nerede durdu? Çok açık şekilde iktidarın arkasında.
Peki ya sol?
Bu sırada solda ise kocaman soru işaretleri ve büyük kafa karışıklıkları yaşanıyor, her örgüt birbiri hakkında cemaatçi, ulusalcı, kemalist, akp yalakası suçlamaları yapıyordu. En önemlisi ve benim de acımadan pek çok sosyaliste yaptığım suçlama ise 'liberalizmin etkisinde akıntıyla sürüklenen sol' idi. Veli Küçükler, İbrahim Şahinler alınıyordu. Bunlar sola işkence yapmış, solun kökünü kazımış, yıllarca ülkedeki kontr-terör faaliyetlerini birincil elden sürdürmüştü. Nereden gelirse gelsin tutuklanmaları iyiydi ve AKP'nin arkasında durulmalı, bu operasyonun devamı için cesaretlendirilmeliydi hükümet.

Rüya bitti sonra. Sol 'ayıldı'.

Yıl oldu 2014 hatta 2015, bir sabah uyanıyoruz ve gittikçe çirkinleşen ülkem yine bir operasyon yuvasına dönmüş. Bu sefer alınanlar, arananlar yine düzmece delillerle, saçma sapan senaryolarla, dizi senaryolarıyla hem de, hiç bir yöntemi ve ilkesi olmayan operasyon silsilesiyle alınıyorlar. Hainler, içten pazarlıkçılar, inanmış, 'adanmış' şakirtler, yalan haberler, silindirik Tahşiye yayınevleri, tutuklanan ve serbest bırakılan gericilerin sözleri, cemaatler arasındaki takışmalardan oluşan iddianameler vs havada uçuşuyor ve yine Milliyet sayfalarında aynı ciddiyet ve mübalağayla haber oluyordu.
Ergenekon diliyle Tahşiye operasyonuydu Milliyette anlatılan. Tahşiye de ne demekse artık.
Cemaatin başlattığı yolsuzluk operasyonlarının yıl dönümüne denk gelecek şekilde gerçekleştirilen operasyonlar açık bir düzen içi savaştı. Evet, Tayyip yalnızlaşıyordu. Öte yandan da cemaatin bileti kesiliyordu. Bu ülkenin kontr-terör faaliyeti onlar tarafından yürütülüyordu, Hrant cinayeti, Roboski katliamı, Zirve Yayınevi katliamı vs gibi pek çok kontr-terör faaliyetinden onlar sorumluydu. Hem cemaat ABD'ye bağlıydı, Tayyip ise bağımsızlaşmaya çalışıyordu hiç değilse. Hem az şey mi, adam AB'ye 'sizin üyeliğinize ihtiyacımız yok' diyordu. Önce ABD'yi yani büyük düşmanı kovmalıydık ondan sonra sıra gelsindi AKP'ye.
Sol yine çakılıyor.

Tarih öyle ya da böyle, kör topal da olsa tekerrür etti. Milliyet her devrin kazananı, sol her devrin çakılanı. Yok mudur bunun başka bir yolu abiler? Neden hiç kotr-gerillaların el değiştirdiği fikri oluşmuyor sizde? Sol daha ne kadar gazla çalışacak? Daha ne kadar görmezden gelecek bu hukuksuzlukların ve gayrımeşruluğun kendine bir meşruiyet alanı açtığını? İlla gerçek bir Reichstag yangını mı görecek de akıllanacak sol? Hala neyin nesi oluyor 'kontr-gerilla yargılansın' goygoyu?
Evet insanız nihayetinde. Cemaate yapılan operasyonu ilk okuduğumda nasıl sevindim bilemezsiniz. Hatta öyle sevindim ki Zaman gazetesinin çalışanlarının elinde 'Özgür basın susturulamaz' dövizi gördüğümde adeta nirvanaya ulaştım. Müthiş bir kahkaha attım. Kedim korkup evden kaçtı.
Fakat.

Karşı devrim kendi evlatlarını yiyor, yine de doymuyor. Doyması için etrafında hiç kimsenin kalmamış olması gerek. Komünistlerin de! Uyanık olmak gerek. ‘Yesinler birbirlerini’ dememeliyiz. #Edenbulur da dememeliyiz. ‘Oh olsun cemaate’ de! İçimizden diyebiliriz ama bak o serbest. Liboşların meşhur kıvırtması 'hapisteki insana sevinmem' de demeyelim. Bence hiç samimi değil. Dememiz gereken şey cemaatle hiç bir ittifak olasılığına denk düşmeyecek bir şekilde rejimde oluşan çatlaklara baskı uygulamaktır. Gayrımeşruluğu ve hukuksuzluğu sonuna kadar sorgulamaktır. Sonra bir gün uyanıldığında Milliyet gazetesi şu satırlarla çıkabilir:
"Bavulla listeler emniyete taşındı. Görüşülen herkes için tek tek liste tutan komünistler tehlikeli planlarını hayata geçiremeden emniyet güçleri tarafından kıskıvrak yakalandı. Şimdi kod adları Mahir Çayan, Mustafa Suphi ve Ernesto olan örgüt liderleri için arama kararı çıkarılırken, yurt dışına kaçtığından şüphelenilen Laz İsmail için İstanbul'da yapılan bir operasyonun kazısında harekat planı ele geçirildi."
Herkes sınıfını bilsin. Milliyet biliyor. Sol da bilsin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...