Evet, korku, kişinin fantezileridir aslında. En korkulan şeylerse en çok arzulanan baskılanmış fantezilerdir. Örneğin, dünyada yıkım gücü yüksek bir üçüncü savaşın başlamasından korkanların en büyük fantezisi tam da üçüncü bir savaşın başlaması yönündedir.
Olmadı mı? O zaman daha derinlerden bahsedelim. Kıskançlık en ilkel duygulardandır. Karakteristik özelliklerinden birisi de kıskançlık olan bir bireyin benmerkezci bir hayatının olduğunu, başka bir deyişle, aslında bir hayatlarının olmadığını görürüz. Çünkü onlar fantezi dünyasında yaşarlar. Çünkü kıskançlık elindekinin kaybolması korkusundan ya da eline hiç geçirememe kaygısından ileri gelir.
Bu durumda kıskançlık bir karakter olarak yanında korkuyu da getirir mi? Sanırım evet. Bu da onun bir fantezi dünyasında yaşadığı anlamına gelir mi? Bana soracak olursanız elbette gelir.
Somutlayalım hemen. Dünyamızdaki en yaygın kıskançlık olan eş kıskançlığına girelim ufaktan. Burada eril ya da dişil kıskançlık ayrımları yaratabiliriz elbette. Karakteristik özellikleri yer yer fark yaratabilir. Fakat biz genel olarak kıskançlığın kendisini yani özünü ele alacağız. En yaygın eş kıskançlığının kökenine bakalım hemen. Eşin başkasıyla eşleşme hali ya da kendisini terk etme halidir. Yani kıskanç birey, o an kendisiyle eşleşmiş bireyin, kendisini bırakıp başka bireylerle eşleşmesinden korkar. En azından en yaygın kıskançlık noktası budur. Neye dayanarak mı söylüyorum bunu? Elbette gözlemlerime. Ben de bu dünyada yaşıyorum. Uzaydan yazmadığıma göre bu satırları…
Bu, eşin kendisini reddetme korkusuna uzanalım ve burayı biraz kaşıyalım. İşin içinde yalnız kalma korkusu ya da sosyal terk edilmişlik hissi gibi noktaları da es geçmeyerek esas değinmek istediğimiz yere gelelim sonda söyleyeceğimiz şeyi tam bu noktada söyleyelim. Eşinin kendisini aldatma korkusu taşıyan bireylerin(kıskanan) en büyük fantezisi aslında eşinin kendisini aldatmasıdır. Sosyal ve toplumsal baskıları göz önünde bulundurarak bu önermeye daha yakından bakınca sonuçları itibariyle anlaşılabilir yanları olduğu görünecektir.
Önermenin kendisinin doğruluğunu sınayacak olursak da dünyadaki kronikleşmiş vakaları ele alabiliriz. Nedir bunlar? Kıskançlık cinayetleri. En kronikleşenlerdendir. Günümüze değin kadınların sosyal hayattan varlığının silindiği ya da gözle görülür biçimde azaldığı dönemlerde kadın cinayetlerinin artmış olması kıskançlığın göstergesi sayılabilir. Fakat, bireylerin eşleşmesinin adil olması için eşleşmenin sonlandırılması hakkı şarttır. Bunu içten içe her birey bilir. Bu yüzdendir kadına duyulan samimiyetsiz saygı. Kadın çiçektir deyimi bu samimiyetsiz saygının bir örneği olarak görülebilir.
Kadınlarla iletişimin azaldığı ve hatta kadının adeta kutsal birer meta haline geldiği süreçlerde her kadın potansiyel çiftleşme öğesi olarak algılanıyor erkekler tarafından. Başka kadınlarla çiftleşme arzusu o bireyde bir paradoksa yol açıyor. Bu paradoks ilk olarak “ya başkası da benimkine böyle yaklaşıyorsa?” sorusuyla başlar. Sonraları ise kendi eşinin başkasıyla birlikte olduğu hayal edilir. Ve bu da kadının bir düşman haline gelmesiyle devam eder. Kadının bir başkasıyla eşleşme olasılığı, aldatma hali, terk etme hali, bireyi kadını kaybetme korkusuna iter. Bu da ondaki “kıskançlığın” pekişmesine yol açar. Başka kadınlara dair arzuları arttıkça kendi eşinin de başka erkeklerle çiftleşme olasılığı bireyde ciddi sosyal sorunlar yaratır.
Dikkat edelim lütfen, kıskanan erkek, eşinin başkasıyla eşleşmesinden yana tavır takınacak demiyorum. Aksine bu tavrı takınamadığı için eşinin aldatma olasılığı bireyde aynı anda hem bir fantezi hem de bir korku yaratır. İkisi de sosyal yani politik olgulardır. Daha da somutlayacak olursak, türban ile çocuk pornosu, hadi şuna genel pedofili diyelim, aynı hızda artıyorsa bir ülkede, bu önerme doğrudur. Yarım yamalak ve birazcık da kulaktan dolma bilgilerle pekiştirecek olursak, Türkiye’de 2000 yılında kadınların %35 civarının açık olduğunu, 2014 yılında ise bu oranın %23’e düştüğünü biliyoruz. Bir diğer yandan da yine aynı iki uğrağı ele alarak konuşacaksak kadın cinayetlerinde 2000’den 2014’e kadarki süreçte %1400 artış olduğunu da biliyoruz. Bu durumda kadınların örtündükçe daha fazla katledildiğini düşünebiliriz. Ama teorimin doğrulanabilmesi için iki bilgiye daha ihtiyacımız var. Tecavüz olaylarındaki kıyas ve boşanma oranları. Hemen tecavüz vakalarındaki artışı gözlemleyelim. İnsan Hakları Derneğinin raporuna göre 2014 yılında 191 kadın tecavüze uğrarken bu sayı 2015 yılında 244’e çıkıyor. Sadece bir yıl içerisinde %28 civarında bir artış söz konusu. Kadın cinayetleriyle paralel bir rakam. Peki ya boşanma oranları? Hemen TÜİK verilerine danışalım her ne kadar güvenilir olmasa da. 2013 ile 2014 yılları arasında boşanma vakalarındaki artış %4,5 civarında seyrederken ilk defa evlenme oranını binde 10 civarında aşmış durumda.
Yani? Yanisi şu, türbana kapanma ile ekonomik hayattan çekilip eve kapanma hızı aynı oranda seyrediyor. Bu durumda çocuk pornosunda, pedofili vakalarında, kadın cinayetlerinde, tecavüz vakalarında ve boşanma oranlarında ise hemen hemen doğru bir orantı var. Önermenin doğru olduğunu varsayarak tüm yazıyı tek paragrafa sıkıştırmayı deneyelim bir.
Kadının toplumdaki rolü ve görünürlüğü azaldıkça libido hayvanileşme seviyesine kadar yükseliyor. Ve kadına, çocuğa, hayvana ve hatta damacanaya tecavüz oranında bir artış yaşanıyor. Bu artış neticesinde toplumun aydın kesimlerinde bir pornografi özentisi başlarken görece daha geri kalmış kesimlerinde ise ensest tecavüzler, fanteziler ve çocuk tacizleri ortaya çıkıyor. Eşi tarafından aldatılma korkusu ya da eşinin tecavüz edilme korkusu (toplum buna kıskançlık diyor) ile bu korkuyu taşıyan bireylerin başkalarını tecavüz etme ya da başkalarıyla çiftleşme fantezisi aynı kanaldan besleniyor. Boşanma oranları tam da burada devreye giriyor. Doğal olarak çiftler arasındaki kaygıların artışına ve anlaşmazlığın daha yüksek seviyelere çıkmasına yol açıyor ve doğal olarak boşanma oranları bunun doğruluğunu kanıtlar nitelikte olgular sunuyor bize. Birey, eşinin kendini aldatma korkusunu bir fantezi olarak kurgulamış durumdadır aslında. Bu hassas durumu korku-fantezi önermesine örnek olarak gösterecek olursak bireyin en büyük korkusu aslında onun en büyük fantezisidir.
Örneğimizde sadece erkeklerin gözünden bakılarak tespit yapıldı. Bu durum önermenin sınanmasını sağlıksızlaştırabilir fakat benzer durumu kadınlar açısından da tarif edebiliriz. Kadınlardaki klasik “erkek benim olacak” bakışı, sosyal bir baskıyla işlenen bir olgudur. Bunun da işlenmesinin sebebi ise kadının kadınlığını unutup, birinin karısı, evinin kadını, çocuklarının annesi olma rolünün pekişmesini sağlamaktır. Kadına sonradan yüklenen bu rol kadının kadın olmasını unutup unutmama arasında sıkışmasına yol açar. Ve yine önermenin doğru olması için kadınların da belirleyici bir kısmının fırsat bulsaydı ya da baskılardan kaçma şansı olsaydı eşini aldatacağını da iddia etmiş olmalıyım. Evet, bunu da iddia ediyorum. Yani kadınlar belirleyici bir pozisyonda olmadıkları için bu tür durumlar sadece birer fantezi olarak hayat buluyor. Ve aynı şeyi eşlerinin onlara yapmasından korkuyorlar. Onların da en büyük korkusu aslında en büyük fantezisi olarak karşılarına çıkıyor. Küçük bir farkla, güç kadında olmadığı zaman kadınlar çoğunlukla erkeklerin başkalarına dönük arzularını itiraz etmeden kabul etmek durumunda kalıyorlar. Yine de bu, kadınların fantezilerinde son bulmaya yol açmıyor. Aksine sokağa terk edilme korkusu devreye giriyor. Bu da o durumdaki kadının yeni fantezisi, yeni korkusu oluyor. Yani önerme her halükarda doğrulanıyor.
Bir örnekten yola çıkarak bir önermenin tüm örnekler için doru olduğunu varsaymak doğru bir yöntem olmayabilir. Nihayetinde bu bir bilimsel makale değil. Benim belli başlı bazı toplumsal olguları inceleyip son derece ciddi, bilimsel verilerle süslenmiş, örnekleri geniş ve demografik seçilimi toplumun genelini yansıtacak seviyede çalışmalar yapmaya ve bunları makaleye dökmeye ne olanağım ne de zamanım var. Sonuçta burası da bir kişisel blog. Bunları göz önünde bulundurarak yaklaşın lütfen önermeye. Örnekte sadece önermenin en azından bir örnek için geçerli olduğunu anlatmaya çalıştım.
Altın vuruş niyetine, karısını “deliler gibi kıskanan” erkeklerin önemli bir çoğunluğu aslında karısının birileriyle birlikte olmasını istiyor ve bu fanteziyle yaşıyor. Başta söylediğimizi sonda da söylemekte bir sakınca görmüyorum, bireyin en büyük fobisinin kaynağı fantezileridir.
Yorumlar
Yorum Gönder