Serbest Kürsü - Bayram Uluad - soL Haber
Sırıtmak. Bugünlerde hepimizin hayatına bir kez daha girdi. Hem de ne girdi. Bu girişi, bir Erol Büyükburç "Ben saksı değilim" diyerek yaptı bir de George W. Bush "Görebildiğinizi düşündüğünüz şeylerin görünmeyen yanlarını göremezsiniz" diyerek. Bu girişin müsebbibi ise malumunuz Davutoğlu. Herhalde bir tek ben değilimdir Davutoğlu'nu Reyhanlı katliamı sonrasındaki sırıtışıyla hatırlayan.
Sırıtmak nedir? Şöyle tanımlıyorum, birileriyle alay edercesine bıyık altından sessizce gülmektir. Yani aslında sırıtan biri muhatabına 'ben biliyorum aslında mevzuyu ama çaktırma' diyordur. Sırıtırken o otuz iki dişinin belirmesi, yüzüne kattığı o hal, o alayındaki köpürme ile karşısındakine 'anlayamazsın' selamı çakar sırıtan kişi. Sırıtan kişide kesinlikle alaycılık vardır. Sırıtmak ayrıca çok da sinir bozucudur. Genelde sırıtana "sırıtma lan" diye hitap ederler. Sırıtmanın tepeden bakan hali, küçümseyiciliği, barındırdığı kibri ve yarattığı gerginliği kahkahadan çok farklıdır. Şayet sırıtana “sırıtma lan” demezseniz er ya da geç yine sırıtacaktır. Sırıtmak ayrıca yakışmamak, aykırı durmak, arası büyük dikiş atmak gibi anlamlara da geliyor. En geniş anlamıyla sırıtmanın tam karşılığını verebilecek örnekleri derlemeye çalıştım.
Çok eskilerden bir Menderes sırıtışı. Halkla alay edercesine "Odunu bile aday göstersem kazanır" demişti Menderes. Gerçekten de öyle oldu, o dönem mecliste fazlasıyla odun vardı. Şu ankilerin köklerini oluşturdular.
En bilindik örneklerden biri herhalde Denizlerin asıldığı dönem Süleyman Demirel'dir. Demirel, Denizlerin idamının görüşüldüğü meclis toplantısına bıyık altından pis pis sırıtarak "Üçe üç" sloganlarıyla geldi. Ve o meclisten Deniz Gezmişlere idam kararı çıktı. Demirel ondan sonra hep sırıtışlarıyla hatırlandı. "Benzin vardı da biz mi içtik", "Çorum'u bırak Fatsa'ya bak"(Çorum katliamı yaşandığı sırada Fatsa'da kurulan devrimci belediyeyi hedef aldı ve ilerleyen günlerde de Nokta operasyonuyla Fatsa yerle bir edildi), "Bana 'sağcılar adam öldürüyor' dedirtemezsiniz."(O sırada MHP ve MTTB içerisinde yoğun bir şekilde örgütlenen kontr-gerilla örgütlerinin siyasi cinayetleri had safhadaydı) Halk bunları unutmadı ve o ülkede 'Baba'dan çok Morrison Süleyman olarak anıldı. Çok sırıttı.
Demirel’den sonraki örneklerden, şahit olmadığım bir 'netekim' faciası. Kenan Evren darbe zamanında 17’lik gençleri asarken kendini “Asmayalım da besleyelim mi” diye savunmuştu. 50 genci astılar sonrasında. Beslemediler ABD beslemeleri.
Darbe yıllarında mahkumlara cop sokmak suretiyle işkence yapıldığı iddiaları üzerine Emekli Orgeneral Turgut Sunalp pis pis sırıtarak "Ne gerek var copa canım, aslan gibi Türk erkeğimiz var" şeklinde utanmazca bir cevap vermiş, sonra coplar yerini “aslan gibi Türk askerine” bırakmıştı.
Turgut Özal. Ülkedeki rüşvet tartışmaları sonrasında bıyık altından sırıtarak "Benim memurum işini bilir" cevabıyla sırıtan siyasetçilerin utanç duvarına adını yazdırdı. Halk ona "Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı" diye seslendi. Tayyip’in sülalesinin zenginliğinin meşru köklerini bu sözde bile arayabilirsiniz tek başına. Halka “biz rüşvet hakkımızı yedirmeyiz yavrum” demişti aslında.
En traji-komik hikâyelerden bir diğeri de Tansu Çiller'in sırıtışıdır. 93 Madımak katliamında olaylar bitip toplam 37 kişi yanarak ölüp ülke put gibi buz kesmişken, bıyık altından sırıtarak "Merak etmeyin, otelin çevresindeki halkımızın başına bir şey gelmemiştir" demesi bu topraklarının trajedisinin sanki kısa bir özeti gibiydi. Sırıtmıştı. O otel çevresindeki katliamcılar şu anki hükümet partisinin kurucuları oldu.
Cumhuriyet tarihi boyunca sırıtanlar hiç eksilmedi. Fakat ne olduysa dünyada, sosyalist bloğun dağılmasıyla oldu. Sırıtanlar bu dönemden itibaren adeta Nirvanaya ulaştı. Onlara "sırıtma lan" diyecek birileri kalmadığını zannettiklerinden olsa gerek muazzam bir evrim geçirdiler. Her yerde, roman kahramanlarında bile göremeyeceğimiz gariplikte, sırıtkanlık hali mevcut.
Beni en irite eden adamlardan: İdris Naim Şahin. Yaşlı adama "takla at da görelim" demesi, meclis kürsüsünde konuşma "yaparken" iki dakikalık süreyi bitirdikten sonra "tam cevap verecektim ama sürem bitti" şeklindeki sırıtışı, "gaz bombası organiktir" demesi gibi halleriyle o pişmiş kelleye benzer bir surat ve sırıtış meclise ne kadar da yakışıyordu oysa. Gel gör ki halka layık değildi. Türkiye bu kalıba sığmaz demiştik tam da o dönemde. Sığmadı.
İstanbulluların pek yakından tanıdığı Muammer Güler'in pısırık bakışları, çökük boynu ve ince bıyıklarıyla kafasından ezilmiş pet şişeye benzer halindeki sırıtışları da geliyor akla. Onun sırıtışlarına örnek vermeye kalksak boyumuzu aşar. Fakat herkesin bir sırıtma anısı vardır Güler'le. Eminim. Benzer şekilde Egeboy da bu boyda değerlendirilmeli.
Kadir Çöpdemir yıllar önce bir televizyon programında Tayyip'e oğlunun gemilerini soruyor. Tayyip'in meşhur cevabı "Gemi var, gemicik var" kısmında beni en çok sinirlendiren yüzündeki sırıtıştı. “Param var aldım mal” sırıtışıydı bu.
Gelelim esas oğlana. Davutoğlu stratejik bir kerizlik örneği göstererek sıfır sorun ve Yeni Osmanlıcı politikayla Türkiye’nin tüm komşularında ya iç işlerine müdahale ederek, ya karışıklıklardan birinci elden sorumlu olarak ya da ülke ile arayı bozarak sonsuz sorun yaşadı. Uzun uzadıya yazmayacağım. Fakat en belirgin birkaç örnek IŞİD’in palazlanması, 49 Konsolosluk çalışanının rehin alınması, Suriye sınırının kevgire dönmesi ve nihayet Reyhanlı katliamı. Bu örneklerin tamamında ilk sorumlu Davutoğlu’dur. Evi camdan olanın komşusunun camına taş atmaya lüksü yoktur. Bizi koruyan gizli bir şemsiye olduğunu düşünecek olmalı ki tüm koşuların camını kırmaya çalıştı Davutoğlu. O atılan taşlar yarın IŞİD militanı olarak, El Nusra’cı olarak, Suudi sermayesi, Katar sermayesi, İsrail silahı, Mısır darbesi olarak ülkemize geri dönecek çünkü yok öyle bir dünya, yapılan herşeyin bir karşılığı vardır. Ülkenin her yeri IŞİD örgüt yatağına dönmüş, başbakan ve Cumhurbaşkanı hala korumacılık yapıyor. Rehin tutulan konsolosluk çalışanlarının da IŞİD ile Türkiye arasındaki dostluğu perdelemeleye dönük bir girişim olarak görürsek IŞİD bayağı bize bağlı. Boynuz kulağı geçer derler.
Tüm bunların üstüne Sünnilerin yaşadığı bir kentte bomba yüklü bir kamyon patlatılıyor, yüzlerce insan ölüyor, sakat kalıyor, olayın failleri olarak 4 tane Alevi yakalanıyor. Bunun ne anlama geldiğini herkes biliyor fakat Davutoğlu pis pis sırıtarak konuşuyor. O dönemki satılık kalemşörler ise gayrı ihtiyari bir gülüş nitelemesiyle Davutoğlu’nun bir taraflarını kurtarmaya çalışıyor.
İzlediği politikaların ülkede yarattığı yansımayı bıyık altından sırıtarak izleyen Davutoğlu, aslında halka "daha bu bişi değil, sizin a.koyacağız" demiş oldu. Ki dediği de oldu, bu adam kukla hükümetin başbakanı. Artık Suriye'nin, Ermenistan'ın, Irak'ın, İran'ın başına türlü çoraplar örmeye çalışan Neo-Osmanlıcı "entel" oğlan artık o tuzaklarını Türkiye halkının tepesine doğrudan, birincil elden örecektir.
Bu “sırıtış” meselesine çok taktım ben. Yalnız olmadığıma da eminim. Kimler mi benimle? Döne ana, Reyhanlı halkı, Roboskili aileler, Berkin Elvan'ın annesi, babası Sami amca, Emel anne ya da Sayfı ana. Gezi'de katledilenlerin yanında Suriye'de katledilen Ermeni köylüsü, Rojava'daki Kürt, Lazkiye'deki Nusayri, Hristiyan, Ömerli'deki Türkmenler, Şengal'deki Ezidiler, Soma'da katledilenlerin çocukları, zorla lağım temizlettirilirken hastalığa kapılıp hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu'nun cansız ve zayıf bedeni, ailesi. Yıllarca tersanelerde katledilen işçiler, kendilerine karınca misyonu yüklenip, ağırlıklarının 10 katını taşırken ölen öğretmenler, çocuk işçiler benim yanımdalar. Bu kitle ilk fırsatta yıllarca içinde biriken öfkeyi elbet dışa vuracaktır. Türkiye halklarının ortak mücadelesi sonucunda, ortada duran gerici kuşatmanın Yeni Türkiye'si üretim ilişkilerini faşizme dönüştürmeden, bu sırıtkanlara engel olacağız. Hesabını sorarken sırıtmaların, güçlü bir şekilde dudağımızdan dökülecek o ünlem, meşruiyetini sosyalist mücadeleden alacak. Yöneticilerin trajik durumlarda sırıtmayacağı, insanlıktan sırıtmayacağı, halkın öfkesinin görülür şekilde bir daha sırıtmayacağı bir düzen için var gücümüzle haykıracağız: Sırıtmayın lan!
Sırıtmak. Bugünlerde hepimizin hayatına bir kez daha girdi. Hem de ne girdi. Bu girişi, bir Erol Büyükburç "Ben saksı değilim" diyerek yaptı bir de George W. Bush "Görebildiğinizi düşündüğünüz şeylerin görünmeyen yanlarını göremezsiniz" diyerek. Bu girişin müsebbibi ise malumunuz Davutoğlu. Herhalde bir tek ben değilimdir Davutoğlu'nu Reyhanlı katliamı sonrasındaki sırıtışıyla hatırlayan.
Sırıtmak nedir? Şöyle tanımlıyorum, birileriyle alay edercesine bıyık altından sessizce gülmektir. Yani aslında sırıtan biri muhatabına 'ben biliyorum aslında mevzuyu ama çaktırma' diyordur. Sırıtırken o otuz iki dişinin belirmesi, yüzüne kattığı o hal, o alayındaki köpürme ile karşısındakine 'anlayamazsın' selamı çakar sırıtan kişi. Sırıtan kişide kesinlikle alaycılık vardır. Sırıtmak ayrıca çok da sinir bozucudur. Genelde sırıtana "sırıtma lan" diye hitap ederler. Sırıtmanın tepeden bakan hali, küçümseyiciliği, barındırdığı kibri ve yarattığı gerginliği kahkahadan çok farklıdır. Şayet sırıtana “sırıtma lan” demezseniz er ya da geç yine sırıtacaktır. Sırıtmak ayrıca yakışmamak, aykırı durmak, arası büyük dikiş atmak gibi anlamlara da geliyor. En geniş anlamıyla sırıtmanın tam karşılığını verebilecek örnekleri derlemeye çalıştım.
Çok eskilerden bir Menderes sırıtışı. Halkla alay edercesine "Odunu bile aday göstersem kazanır" demişti Menderes. Gerçekten de öyle oldu, o dönem mecliste fazlasıyla odun vardı. Şu ankilerin köklerini oluşturdular.
En bilindik örneklerden biri herhalde Denizlerin asıldığı dönem Süleyman Demirel'dir. Demirel, Denizlerin idamının görüşüldüğü meclis toplantısına bıyık altından pis pis sırıtarak "Üçe üç" sloganlarıyla geldi. Ve o meclisten Deniz Gezmişlere idam kararı çıktı. Demirel ondan sonra hep sırıtışlarıyla hatırlandı. "Benzin vardı da biz mi içtik", "Çorum'u bırak Fatsa'ya bak"(Çorum katliamı yaşandığı sırada Fatsa'da kurulan devrimci belediyeyi hedef aldı ve ilerleyen günlerde de Nokta operasyonuyla Fatsa yerle bir edildi), "Bana 'sağcılar adam öldürüyor' dedirtemezsiniz."(O sırada MHP ve MTTB içerisinde yoğun bir şekilde örgütlenen kontr-gerilla örgütlerinin siyasi cinayetleri had safhadaydı) Halk bunları unutmadı ve o ülkede 'Baba'dan çok Morrison Süleyman olarak anıldı. Çok sırıttı.
Demirel’den sonraki örneklerden, şahit olmadığım bir 'netekim' faciası. Kenan Evren darbe zamanında 17’lik gençleri asarken kendini “Asmayalım da besleyelim mi” diye savunmuştu. 50 genci astılar sonrasında. Beslemediler ABD beslemeleri.
Darbe yıllarında mahkumlara cop sokmak suretiyle işkence yapıldığı iddiaları üzerine Emekli Orgeneral Turgut Sunalp pis pis sırıtarak "Ne gerek var copa canım, aslan gibi Türk erkeğimiz var" şeklinde utanmazca bir cevap vermiş, sonra coplar yerini “aslan gibi Türk askerine” bırakmıştı.
Turgut Özal. Ülkedeki rüşvet tartışmaları sonrasında bıyık altından sırıtarak "Benim memurum işini bilir" cevabıyla sırıtan siyasetçilerin utanç duvarına adını yazdırdı. Halk ona "Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı" diye seslendi. Tayyip’in sülalesinin zenginliğinin meşru köklerini bu sözde bile arayabilirsiniz tek başına. Halka “biz rüşvet hakkımızı yedirmeyiz yavrum” demişti aslında.
En traji-komik hikâyelerden bir diğeri de Tansu Çiller'in sırıtışıdır. 93 Madımak katliamında olaylar bitip toplam 37 kişi yanarak ölüp ülke put gibi buz kesmişken, bıyık altından sırıtarak "Merak etmeyin, otelin çevresindeki halkımızın başına bir şey gelmemiştir" demesi bu topraklarının trajedisinin sanki kısa bir özeti gibiydi. Sırıtmıştı. O otel çevresindeki katliamcılar şu anki hükümet partisinin kurucuları oldu.
Cumhuriyet tarihi boyunca sırıtanlar hiç eksilmedi. Fakat ne olduysa dünyada, sosyalist bloğun dağılmasıyla oldu. Sırıtanlar bu dönemden itibaren adeta Nirvanaya ulaştı. Onlara "sırıtma lan" diyecek birileri kalmadığını zannettiklerinden olsa gerek muazzam bir evrim geçirdiler. Her yerde, roman kahramanlarında bile göremeyeceğimiz gariplikte, sırıtkanlık hali mevcut.
Beni en irite eden adamlardan: İdris Naim Şahin. Yaşlı adama "takla at da görelim" demesi, meclis kürsüsünde konuşma "yaparken" iki dakikalık süreyi bitirdikten sonra "tam cevap verecektim ama sürem bitti" şeklindeki sırıtışı, "gaz bombası organiktir" demesi gibi halleriyle o pişmiş kelleye benzer bir surat ve sırıtış meclise ne kadar da yakışıyordu oysa. Gel gör ki halka layık değildi. Türkiye bu kalıba sığmaz demiştik tam da o dönemde. Sığmadı.
İstanbulluların pek yakından tanıdığı Muammer Güler'in pısırık bakışları, çökük boynu ve ince bıyıklarıyla kafasından ezilmiş pet şişeye benzer halindeki sırıtışları da geliyor akla. Onun sırıtışlarına örnek vermeye kalksak boyumuzu aşar. Fakat herkesin bir sırıtma anısı vardır Güler'le. Eminim. Benzer şekilde Egeboy da bu boyda değerlendirilmeli.
Kadir Çöpdemir yıllar önce bir televizyon programında Tayyip'e oğlunun gemilerini soruyor. Tayyip'in meşhur cevabı "Gemi var, gemicik var" kısmında beni en çok sinirlendiren yüzündeki sırıtıştı. “Param var aldım mal” sırıtışıydı bu.
Gelelim esas oğlana. Davutoğlu stratejik bir kerizlik örneği göstererek sıfır sorun ve Yeni Osmanlıcı politikayla Türkiye’nin tüm komşularında ya iç işlerine müdahale ederek, ya karışıklıklardan birinci elden sorumlu olarak ya da ülke ile arayı bozarak sonsuz sorun yaşadı. Uzun uzadıya yazmayacağım. Fakat en belirgin birkaç örnek IŞİD’in palazlanması, 49 Konsolosluk çalışanının rehin alınması, Suriye sınırının kevgire dönmesi ve nihayet Reyhanlı katliamı. Bu örneklerin tamamında ilk sorumlu Davutoğlu’dur. Evi camdan olanın komşusunun camına taş atmaya lüksü yoktur. Bizi koruyan gizli bir şemsiye olduğunu düşünecek olmalı ki tüm koşuların camını kırmaya çalıştı Davutoğlu. O atılan taşlar yarın IŞİD militanı olarak, El Nusra’cı olarak, Suudi sermayesi, Katar sermayesi, İsrail silahı, Mısır darbesi olarak ülkemize geri dönecek çünkü yok öyle bir dünya, yapılan herşeyin bir karşılığı vardır. Ülkenin her yeri IŞİD örgüt yatağına dönmüş, başbakan ve Cumhurbaşkanı hala korumacılık yapıyor. Rehin tutulan konsolosluk çalışanlarının da IŞİD ile Türkiye arasındaki dostluğu perdelemeleye dönük bir girişim olarak görürsek IŞİD bayağı bize bağlı. Boynuz kulağı geçer derler.
Tüm bunların üstüne Sünnilerin yaşadığı bir kentte bomba yüklü bir kamyon patlatılıyor, yüzlerce insan ölüyor, sakat kalıyor, olayın failleri olarak 4 tane Alevi yakalanıyor. Bunun ne anlama geldiğini herkes biliyor fakat Davutoğlu pis pis sırıtarak konuşuyor. O dönemki satılık kalemşörler ise gayrı ihtiyari bir gülüş nitelemesiyle Davutoğlu’nun bir taraflarını kurtarmaya çalışıyor.
İzlediği politikaların ülkede yarattığı yansımayı bıyık altından sırıtarak izleyen Davutoğlu, aslında halka "daha bu bişi değil, sizin a.koyacağız" demiş oldu. Ki dediği de oldu, bu adam kukla hükümetin başbakanı. Artık Suriye'nin, Ermenistan'ın, Irak'ın, İran'ın başına türlü çoraplar örmeye çalışan Neo-Osmanlıcı "entel" oğlan artık o tuzaklarını Türkiye halkının tepesine doğrudan, birincil elden örecektir.
Bu “sırıtış” meselesine çok taktım ben. Yalnız olmadığıma da eminim. Kimler mi benimle? Döne ana, Reyhanlı halkı, Roboskili aileler, Berkin Elvan'ın annesi, babası Sami amca, Emel anne ya da Sayfı ana. Gezi'de katledilenlerin yanında Suriye'de katledilen Ermeni köylüsü, Rojava'daki Kürt, Lazkiye'deki Nusayri, Hristiyan, Ömerli'deki Türkmenler, Şengal'deki Ezidiler, Soma'da katledilenlerin çocukları, zorla lağım temizlettirilirken hastalığa kapılıp hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu'nun cansız ve zayıf bedeni, ailesi. Yıllarca tersanelerde katledilen işçiler, kendilerine karınca misyonu yüklenip, ağırlıklarının 10 katını taşırken ölen öğretmenler, çocuk işçiler benim yanımdalar. Bu kitle ilk fırsatta yıllarca içinde biriken öfkeyi elbet dışa vuracaktır. Türkiye halklarının ortak mücadelesi sonucunda, ortada duran gerici kuşatmanın Yeni Türkiye'si üretim ilişkilerini faşizme dönüştürmeden, bu sırıtkanlara engel olacağız. Hesabını sorarken sırıtmaların, güçlü bir şekilde dudağımızdan dökülecek o ünlem, meşruiyetini sosyalist mücadeleden alacak. Yöneticilerin trajik durumlarda sırıtmayacağı, insanlıktan sırıtmayacağı, halkın öfkesinin görülür şekilde bir daha sırıtmayacağı bir düzen için var gücümüzle haykıracağız: Sırıtmayın lan!
Yorumlar
Yorum Gönder