Bloğun başlığındaki soruyu yanıtlamaktan ziyade neden sorduğumu açıklamaya çalışarak başlamak sanırım fena bir başlangıç olmaz.
Gambit: hile, taktik anlamına gelmektedir. Ne var ki burada kullanım amacım satrançtaki anlamından kaynaklanmakta. Satrançta bir terim olarak gambit, bir taşı feda ederek iyi bir oyun kurgusu yapmak, feda ile oyunun üstünlüğünü ele geçirmek ya da oyunu kazanmak anlamına geliyor. Eski bir satranç oyuncusu olmam sebebiyle terime olan tanışıklığım hayli eskilere gitmektedir.
Aydın'da yurtta kaldığım zamanlardan birinde(henüz 13 yaşındaydım) bir kurs açılacağı ilanını gördüm. Hemen ilgili kişilere gittim ve ben de katılmak istiyorum dedim. Tamam, şu formu doldur, ders günleri şu günlerdir, eğer iki hafta mazeretsiz gelmezsen kurstan çıkarılırsın ıvır zıvırıyla bilgilendirildikten sonra kursa katıldım. İlkokulda satranç oynamaya başlamış biri olarak diğerlerine göre altyapıya sahiptim. Dolayısıyla derslerde ve oyunlarda ön plana çıkmayı başarmıştım. Aradan beş altı ay geçtikten sonra lisansım çıkarıldı ve turnuvalara katılmaya başladım. Turnuva maceralarımı da ayrıca anlatmak isterim bir ara fırsatım olursa.
Burada söz konusu turnuva değil, terimle olan tanışıklığımdır. Emre isimli, soyadını maalesef hatırlayamadığım, çok kaliteli bir oyuncu vardı ve satranç turnuvalarında İsviçre sistemine göre sıralama ve puanlama yapıldığı için 4. ya da 5. turda plase 6. turda mutlaka karşılaştığım üç dört satranç oyuncusundan biri oldu daha sonraları. Neyse, ilk üç maçı aldım. Dördüncü turda ikimiz de üçte üç yapmış ve birbirimizle oynamaya hak kazanmıştık. O zamana kadar notasyon tutmuyordum ancak ilk turnuvam olduğu ve ilk günüm iyi geçtiği için bizim kulübün sorumlusu Yasemin abla (Küçük) ısrarla tutmamı istedi ve ben de tuttum. Maçın ortalarındayken inanılmaz derecede sıkıştırılmıştım ve pes etmeyi düşünüyordum. Tam o sırada atımın bir hamle sonrasında ulaşabileceği bir konuma geldi rakibimin veziri. Ben şaşkınlık içindeyim. İyice gözlemlemeye başladım oyunu. Olamaz, bu adam 19 yaşaltı satranç şampiyonasında derece yapmış biri ve şu ana kadar çok iyi bir iş çıkarmış ve beni her yerden kıstırmıştı. Nasıl yapabilirdi bu hatayı? Aklım almıyordu gerçekten. Yaklaşık yarım saat düşündüm o hamlede ve bunun altında mutlaka bir bit yeniği vardır diye düşünerek gidip bir piyonunu aldım. Ardından Emre'de büyük bir şok ifadesi vardı. Şaşkınlık içindeydi ve sanırım yaptığı hatayı yeni farketti ancak ben hala ardından bir oyun döndüğünü düşünüyordum.
Hamlesini alelacele geri aldı. İki hamle ve bir piyon kaybetmiş oldu ve ben o oyunu berabere bitirmeyi başarmıştım. Oyundan sonra Yasemin abla turnuvaya katılan kulüp oyuncularının notasyonlarını inceleyeceğimiz bir ders düzenledi. Sıra benim oyunuma gelince ilginç bir heyecan sardı beni. Çünkü orada Emre'nin o veziri bana neden verdiğini anlamaya çalışıyordum. Üzerine günlerce düşündüm, en sonunda hata yapmış olduğuna kanaat getirdim.
Yasemin abla benim oyunun kilit kısmı olarak vezirin önüme getirildiği hamleyi gösterdi. Beni gambite düşmediğim için takdir etti ve sınıftaki herkese durumu açıkladı. Şayet ben veziri almış olsaydım iki hamle sonra mat olacaktım çünkü veziri yiyebilecek pozisyonda olan tek taş attı ve o sırada at, rakip kalelerinden bir tanesinin benim şahımın önünde siper olan piyonu yemesini engelliyordu. Atı yerinden oynattığım gibi bir kale atağıyla şah durumuna düşecek ve bir hamle sonra ise filin şah pozisyonuyla mat olacaktım. Aslında tuzak çok çocuksuydu ancak ben bunu görerek oynamamıştım. Sadece korktuğum için başka bir hamle yapmaya karar vermiştim. İşte o zaman anladım ki mesele oyun içerisinde elinde tuttuğun güçten ziyade pozisyon üstünlüğüdür.
Bu gereksiz anıyı da anlattıktan sonra geriye bir tek aydınlanmamış nokta kalıyor: Hayatın gambiti ve kaybedilmiş değerler nedir?
Buraya her gelişimde, ölümle yüzleşiyorum tekrar tekrar. Biri ölür, ardından anısı onu değerli kılar. Anılar insanlardan değerlidir. İnsan bu anlamda tuzağa düşürülecek oyun taşından başka bir şey değildir. Öyle değil mi? Bir vezir verirsin, muazzam bir pozisyon üstünlüğü kazanırsın. Bir kişiyi kaybedersin, anılarıyla rahatlarsın. Kaybetmeye her zaman açıksındır. Yeter ki anılar gitmesin. Yeter ki değerler kaybolmasın. Herşey insan sağlığı içindir. Breh breh breh.
Onu bunu bilmem arkadaş, samimiyet iki dudağın göründüğü yerde başlar, başka iki dudakta biter. Bu hep böyle olmuştur. Her birliktelik ayrıca bir savaştır da.
İkili ilişkileri ele alalım söz gelimi. Taraflar birbirine sevgisini verir. Emek harcar. En nihayetinde onu elde etmenin savaşını verir. Tuzaklar, gambitler, bitmeyen haller. Aslında son derece insani bir durum fakat dillendirmekten korkuluyor. Neyse ya, ben hayatımı birilerinin gambitinde yaşamak istemiyorum. Mesele bu kadar basit aslında.
Bu kadar da karmaşık. Gambitten kaçmak kolay değildir. Bazen tesadüfen kaçarsın, bazen görürsün. Yaşayıp göreceğiz.
Ama hayat bir gambit midir ki kaybedince anlarız değerini...
Yorumlar
Yorum Gönder