Ana içeriğe atla

Bir garip metro hikayesi

Eli yüzü düzgün ve göründüğü kadarıyla
                          "herhangi bir sorunu olmayan"
insanlar metroya bindiler.
Otuzlarında gösteren iki bakımlı hanımefendi idiler.
Biner binmez etrafı süzdüler.
Gözlerini sadece beyaz koltuklara diktiler.
Birinde hamileler,
      birinde yaşlılar,
            birinde bebekli kadınlar,
                 birinde de genç kadınlar gördüler.
Kadınlar yirmilerindeydiler.
Sadeydiler.
Mütevazıydılar ve kitaplıydılar.
Ayaktaki süslüler, oturan süssüzleri süzdüler.
Hızla yanlarına gittiler.
Metro da deli gibi bir curcunada,
       mübarek sanki bir kiler.
Ellerini çantalarına götürüp bir şeyler kurcalarken,
       bir yandan da hızla oturan süssüzlerin önüne gittiler.
Ellerini nihayet çıkardılar.
Süssüzlerin önündeydiler.
Engelli kartını gösterip,
     gayet nahoş ve
          itici bir tarzda
               süssüzlerin kalkmalarını istediler.
Beyaz koltuklar engelli,
     yaşlı,
          hamile ve
                çocuklu kadınlara
ayrılmıştılar.
Ne olduğunu anlayamadan süssüzler,
     kalkmış bulundular.
Beş durak sonra indiler süssüzler.
Kıkırdanmaya başladı süslüler.
'Bizi engelli de yaptın ya alacağın olsun Huriye' diye.
Ego çalışanıydılar.
Edindikleri engelli kartıyla metro ve otobüslerde rahat yolculuk yapıyorlardılar.
Çivisi çıkmış dünyada,
     demirin tuncu yetmiyormuscasına
           çiçeğin ısırganını oynadılar.
Alkislandilar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum günü şeysi - 3 Temmuz

Yıllar önce, 1990 yılında, bir 1 Temmuz gününde, yolların açıldığı, karın eridiği, havanın ılıştığı ve insanların dinçleştiği bir yaz günü karısına selam vermeksizin içeri girdi Mehmet. Yemeğini yedi. Çocukları azarladı. Karısı da payını aldı bundan. Yemekleri eleştirdi. Ama ne eleştiri. Küçük çaplı sevimli bir terör estirdi. İstemeden, el alışkanlığıyla karısına da bir tane çakıverdi. Hiç sevmezdi kuyruk yağı olmayan bulgur pilavını. Kaç defa söyledi, olmayınca istemsiz şekilde vuruverdi omuzuna kadının. *** Çocuklar bunu görünce bir anda tüm şımarıklıklarını kestiler. Artık onlar için zaman daha ağır akmaya, kuşlar ötmemeye, kuzular melememeye, kar altındaki topraktan başını çıkaran yılanlar toprağın altına geri dönmeye, yerdeki halıların desenleri dans etmeye, gözleri cansızlanmaya, babaları büyümeye, bir önceki gün marketten çaldıkları bisküvileri süte kırarak gizli gizli yeme fikirleri iyiden iyiye kaybolmaya ve bu fikrin yerini annelerinin yaptıkları kuyruk yağsız bulgur p...

Gecenin gözü

Gecenin gözü gördü, Çıkıp konuşsa, anlatsa her şeyi Senin hakkını sana, Benim hakkımı bana... Duvarlar bile daralıyordu, Sen ağlayınca. Bak şimdi nasıl da görünüyor Gökyüzü ferah ferah. Yıldızların altında gibi açık göğümüz. Koyun koyuna... Sıcacık...

Yetişkin eğitiminden yaşam boyu öğrenmeye geçiş - Bir eğitim makalesi

Eğitim, öğrenmenin sistematikleştirilmiş halidir. Öğrenmeye göre çok daha dar bir kavram olan eğitim kavramı daha gelişkin mekanizmaların kurulabilmesi için daha gelişkin bireylere ihtiyaç duyulmasından kaynaklı ortaya çıkmış bir kavramdır. İlk olarak Fransız sanayi devrimiyle somut düzlemde ele alınmaya başlanan bu gerçeklik kendisini fabrikalarda makineyi kullanmayı bilen eleman ihtiyacında göstermiştir. Makine kullanımının ve iş yönteminin öğretilmesinde karşılaşılan zorluklar, tarihin ilk burjuva devriminde öğretimi halk için sistematikleştiren yaklaşımı, yani eğitimi doğurmuştur. Sanayi devriminin öncelerinde bilgi aktarımlarını gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek adına kurulan çeşitli kurumlar(kiliseler, camiler, manastır ve medreseler vb.) faydacı özellik gütmemesinden dolayı modern eğitim kavramına tam olarak denk düşmemektedir. Bu surette eğitim; faydalar çerçevesinde sistematikleştirilmiş öğrenmelerdir diyebiliriz. Bu noktada eğitim kavramıyla yetişkin kelimeleri yan yan...