İnsanı bir garip hüzün sarıyor. Hiç bir şeye hayranlık duyumsayamadığını fark ediyorsun. Her şey insan yapımı. Doğal olanlar da zaten varlar. Hiç bir şeyin seni şaşırtmadığını fark ediyorsun. Bir oyun, yeni bir icat, teori, buluş, şiir, roman, yere düşen yaprak, sararmış bir sonbahar, günlük güneşlik bir yaz, bisiklet sürmeyi öğrenen bir çocuk, eylemci döven polis, korkan iktidar yetkilileri, sokağın her yanını tutmuş siviller, bir kaç lüks için kapatılmış bir yol, sıra beklemek, işe gitmek, yeni şeyler öğrenmek, birileriyle sohbet etmek ve aklınıza ne gelirse. O zaman sizin hüznünüz her şeyden kıymetlidir. Öfkenizden bile. Üzülürsünüz. Kendinize. En çok da kendinize. Hiç bir şey yerinizden kalkmaya itemez sizi. Oblomovlaşır, Özal'laşırsınız. Ansızın dinlediğiniz bir şarkıyı ne kadar sevdiğinizi düşünürsünüz. Tekrar dinlersiniz. Tekrar. Tekrar. Sonu gelmeyen tekrarlar, o şarkıyı sığınaklaştırdığınız gerçeğini suratınıza vurur. Canınız yanar. Kaçmak için aynı şarkının ırzına geçeri...